Birinciysen birincisindir , ikinciysen hiçbir şey...

11 Aralık 2009 Cuma

Ribaund Can Alır Can Verdirir...




Yapılan derin araştırmalar ve anketlere göre bir basketbol maçında karşılaşmanın kaderini belirleyen en önemli etkenin ribaund olduğu belirlenmiştir.Yani bir maçın kazananını öğrenmeden önce istatistik kağıdındaki ribaund bölümüne bakmak bize çok önemli bir gösterge olacaktır.Ribaundlarda ezilip maç kazanan takımlar için istisnalar kaideyi bozmaz denilebilir ancak.İşte Efes Pilsen de o istisnalardan birini Partizan deplasmanında gerçekleştirecekti ama olmadı.Yani yine bizim istatistik kağıdındaki ribaund faktörü haklı çıktı ve 20 hücum ribaundu yapan toplamda 40 ribaund alan Partizan maçı da kazandı.Buna karşın Efes toplamda 19 ribaund alabildi.Karşılaşma için söylenecek çok şey var ama uzun zamandır bu kadar heyecanlı ve çekişmeli bir maç izlememiştik.Bir defa Partizan gibi genç takımların palazlanmasına izin vermeden baştan maça ağırlığını koyman gerekiyor.Hele hele 15 bin seyircinin önünde(resmi sayı 15 bin ama yarattıkları etki 50 bin) oynuyorlarsa.Özgüvenlerini kazandırırsanız seyircinin itici gücü ve basiretsiz hakem kararlarıyla beraber son saniyede son topda da olsa maçı kazanırlar..Efes gruptan çıkar çıkmaya ama bu ribaund işine çözüm bulmak şart.

Resimdeki iki efsane Larry Bird ve Magic Johnson boşuna ortadaki bir ribaund için mücadele etmiyorlar.Biliyorlar ki ribaund işin en can alıcı noktası.Şöyle bir özetleyeyim ribaundun basketboldaki önemini: 1-Net aldığınız ribaund hücuma erken çıkmanızı ve kolay sayı bulmanızı sağlar 2-Aldığınız her savunma ribaundu rakibin daha az hücum etmesine sizin de daha çok hücum etmenize sebep olur 3-Aldığınız hücum ribaundu muhtemel bir pota altından kolay ve yakın sayı bulmanızı sağlar.4-Aldığınız hücum ribaundu muhtemelen içeri gömülmüş ve dengesiz yakalanmış rakip savunmaya dışarı çıkaracağınız bir topla 3 sayılık cezayı kesmenizi de sağlayabilir.5-Rakipden aldığınız her ribaund özellikle hücum ribaundu rakibin moralinin bozulmasına,oyundan düşmesine ve sinirlenmesine neden olur sizin ise tekrar tekrar hücum etmenin verdiği sıcaklıkla daha çok sayı ve moral bulmanızı sağlar. 6-Aldığınız hücum ribaundu rakibin olası bir hızlı hücumunu keser ve yine olası bir faul yapmalarına sebep olabilir.7-Ribaundu oyun kurucunuz aldıysa eğer hızlı hücumdan rakibi avlamanız çok daha kolay olacaktır…

Aklıma ilk planda gelen bu 7 maddeye baktığımızda sanırım ribaundun önemini çok daha iyi kavrayabiliyoruz.Takım olarak ribaunda katkı yapmak çok önemlidir.Zira zaten hem rakibin hem de sizin uzunlarınız o top için mücadele edecekleri için top iki üç defa sekebilir ve her iki takımda kontrolüne alamayabilir.İşte bu anlarda kısalardan gelecek destek çok önemlidir.

Ribaund elbette ki uzun boyla doğrudan ilişkilidir.Ama uzun oyuncu her zaman ribaundu alır diye bir şey yoktur.İyi yer tutan ve her seyden önemlisi daha çok isteyen oyuncunun ribaundu alma şansı her zaman daha fazladır.Olurda top çok alakasız bir yere sekerse o zaman da işte kısaların ribaunda konsantre olması ve ribaundu alması gerekir.Unutmadan ekleyeyim ribaund alabilmek için bir de hissiyatınızın çok gelişmiş olması gerekir.Yani kokusunu alacaksın pozisyonun ve ona göre pozisyon alacaksın…

Bazı pozisyonlarda görüyoruz ki oyuncular aslında alamayacakları bir ribaund için bile mücadele ederler.Evet o ribaundu alma ihtimallerinin çok düşük olduğunu bilirler fakat burdaki asıl amaç rakibin pozisyonunu bozup zorlaştırmak ve savunmanın net bir ribaund alıp hızlı hücuma çıkmasını ve sizi gafil avlamasını önlemektir.Okuyanlar diyordur ki o kadar da derin düşünülmez ya diye söyleniyorlardır ama işte zaten basketbolun güzelliği o kadar derin düşünülmesinde ve bir satranç oyunu gibi her hamlenin çok hayati sonuçlar doğurabilmesindedir…

9 yorum:

Adsız dedi ki...

Ribaund aslında müsabakanın herhangi bir anındaki varyasyonların temelini oluşturan, oyunun kuruluş biçimini belirleyen bir aktivasyondur. Dolayısıyla bir oyunda gerçekleşebilecek çok fazla spontane faydası olabilir. Ribaund çekme yeteneği kesinlikle oyuncunun yerden çıkabileceği yükseklikle doğru orantılı değildir. Bir NBA coach unun dediği üzere bazı şeyleri oyunculara öğretemezsiniz, onların içinde ya vardır ya da yoktur. Bence ribaund çekme yeteneğinin temelini oluşturan içgüdüler de insanda ya vardır ya da yoktur… Ribaund cu oyuncunun bence sırtının ve belinin çok sağlam olması gerekir. Çünkü ribaund demek box out demektir. Sağlam koyarsan sen box out unu, “air Canada” olsa biçare…

Eskiden NTV de Barbaros Çıdal ve Mehmet Baturalp ( ki ben kendisini pek beğenmem ) Tofaş ın maçlarını yorumlarken; hucüm ribaundlarında ciddi etkili olan, Griffhit in Asım ın yedeği olan, “parmak hassasiyeti “ çok iyi olan bir gençten bahsederlerdi ve bu çocuğun yolu açık derlerdi… Çocuk, çok size lı ve atletik değildi ama içgüdüleri onu hep doğru yerde pozisyon aldırıyordu. Çocuk Mehmet Okur…

Şimdi pek ribaund olayı kalmadı tarzı değişti ama aklıma geldi paylaşayım dedim…

Adsız dedi ki...

me papi

REDVİDİGAL dedi ki...

papi yorumun bana eskiyi hatırlattı tam Tofaş zamanları:)senin bu paylaştıklarını biz okulda basket oynarken de hep paylaşıyoduk:) zaten bi şekilde hep kazanıyoduk:)Tam nostalji oldu:)Ufuk bu ribaund mewzusu bizim eskilere dayanır senin bu guzel yazının uzerine biz de nostalji yapmış olduk:)

Adsız dedi ki...

Ufuk kardeşim derin basketbol bilgilerinin methini duyuyordum zaten sürekli redvidigal sağolsun... Yazılarını beğenerek takip ediyorum.

Naçizane bi önerim olacak... 19 aralık ta corporate basketball league başlıyor.. güzel bi kaç yazı yazacak olursan Türkiye nin ciddi şirketlerinden takipçiler katma şansın olur bloguna... Sadece bir öneri.

http://www.corporatebasketball.com/

me papi

Ufuk Çağdaş Erdem dedi ki...

Papi dostum önerin için teşekkürler..Naçizane fikirlerimi paylaşıyorum.Dün bir Efes Pilsen taraftarı olarak ribaundlarda ezilmemizin üstüne böyle bir yazı düşündüm.Senin de söylediğin gibi sporda her türlü özelliğin doğuştan geldiği gibi ribaund çekme özelliği de doğuştan gelir.Sonradan çalışarak elbette bir seviyeye kadar gelinebilir fakat krallar her zaman bu doğuştan yeteneğinin üstüne çalışmayı da koyabilenler olmuşlardır..

Mehmet Okur konusuna gelince..Tofaş'da oynadığı zamanlarda senin de söylediğin gibi çok daha değişik özellikleri olan bir oyuncuydu.Sen ribaundlardaki etkinliğinden bahsetmişsin benim ise en çok hatırladığım Mehmet Okur'un bloklardaki etkinliğiydi.O kadar nefis ve jeneriklik bloklar yapardı ki Tofaş'ın maçlarını sabırsızlıkla beklerdim..Rivers,Grifith,Rimac'lı kadro 99-00 yıllarında Türkiye'yi domine etmişti fakat Avrupa'da beklenen başarıyı malesef yakalayamamıştı..99 sezonundaki o dönem tartışmasız tüm Avrupa'da kabul gören en iyi 2 gard olan Naumoski ve Rivers'ı karşılıklı birbirlerine karşı izlemenin vermiş olduğu keyfi halen unutamıyorum..Hele normal sezonda Bursa'daki bir maç vardı tam bir düello şeklinde geçmişti ve 40 küsür sayı atan Naumoski ve Efes o gün kazanan taraf olmuştu..Fakat finalde ise 2 sezonda da Efes kaybetmişti Rivers ve Tofaş'a karşı...

alicansolak dedi ki...

Ufuk hala Efes ile ilgili iyimser misin merak ediyorum.

Takım tam bir yabancı çöplüğüne dönüşmüş durumda, tek tek bakarsan kariyerli oyuncular olabilirler ama takımda herkesin rolü belli olmadan hiçbirisi istikrarlı bir şekilde verimli olamayacak.

Ergin Ataman geçmişe bakılınca Oktay Mahmudi'Den daha başarılı olmuş olabilir ama ben TV karşısına geçtiğimde ne oynayacağını bildiğim Oktay Mahmudi'nin Efes Pilsen'ini tercih ederim.

Yıllardır Efes'in altyapıdan neden kimseyi çıkaramadığını da merak ediyorum. Takımın sağlam bir Türk oyuncu iskeleti olmadan üst düzeye tekrar dönülemeyecek. Kaya, Kerem, Ender bu takımda 8 sene önce de vardı ve takımı taşıyacak çapta değiller.

Takıma yeni yüzler gerekiyor ama bu yüzler maalesef Türk basketbolunda yok.

Ufuk Çağdaş Erdem dedi ki...

Alican aslında çok fazla iyimser olmak için gereken ışıkları henüz vermedi Efes Pilsen..Doğru söylüyorsun yabancı oyuncunun fazlalığı istikrarı biraz bozmuş durumda..Oktay Mahmuti ve daha öncesinde Aydın Örs dönemlerinde Efes Pilsen'in hangi maç ve o maç nerde olursa olsun aynı savunmayı ve mücadeleyi gösterdiğini biliyoruz..Bu yüzden hiç bir zaman hiç bir rakip karşısında Efes Pilsen'in şansı hiç yok demezdim..Bu istikrar David Blat ile Efes Dark dediğimiz yapıyla bozuldu..Bir nebze Ergin Ataman ile yeniden bu sağlandı..Şimdi bu Efes Pilsen için eskilerinden farkının çok daha potansiyelli fakat çok daha kırılgan bir takım olmasını söyleyebilirim..

Daha önceden de söyledim Ergin Ataman'ın 4 kısalı sisteminde eğer bir Ersan İlyasova olsaydı takımda o zaman bu takım Euroleague'de şampiyon olabilirdi diyebilirdim.Final-Four garantiydi ama ötesi için günlük performans ve biraz da şans faktörleri işin içinde olduğundan kesin konuşamıyorum..Sonuçta Ersan yok bu takımda ve bunun üzerine ayakları hızlı takımın tek uzunu Kerem Gönlüm de cezalı..Önce şu gruptan çıkıp Top 16'ya kalalım daha sonra zamanla biraz daha toparlayacağını düşündüğüm Efes'in son 8'e kalabileceğini düşünüyorum.Fakat elbette ki sene başında kadroya bakıp da umutlu ve beklentilerimin yüksek olduğu pozisyondan ben de bir adım geri attım açıkcası...

alicansolak dedi ki...

Ufuk ne dersin top 16 kaçarsa Ergin Ataman'la devam edilir mi?

Şu Türkiye liginde takımın başında Halil Üner bile olsa bu takım şampiyon olur zaten. Top 16 kaçarsa gelecek sezonun hazırlıkları yeni bir koçla başlamalı-Oktay Mahmudi'nin FB'nin başına geçmesinden endişeleniyorum

Ufuk Çağdaş Erdem dedi ki...

Alican Top 16 kaçarsa Ataman'ı gönderip yerine belki Aydın Örs gelebilir diye düşünüyorum..Açıkcası ben de Oktay Mahmuti'nin Fenerbahçe'ye gitmesinden endişe duyuyorum fakat Roma ile anlaştığı haberleri vardı sonuç ne oldu bilmiyorum..

Şimdi Oktay Mahmuti ve Ergin Ataman arasındaki en büyük fark şudur.Oktay Mahmuti'nin belli bir standardı vardır ve inişler çıkışlar çok olmaz takımda..Fakat en üst düzeyde hedefler için Mahmuti takımın potansiyelini açığa çıkaracak serbestlik ve ivmeyi takıma kazandırmakda o kadar da başarılı değil..Ataman ise bu potansiyeli açığa çıkarmaya çalışan ve kesinlikle daha büyük düşünen bir koç..Ha sonuçlara bakarsak bu dediğim yerine oturmamış gibi duruyor ama 2 koçun temel farkı budur bence..Ergin Ataman'ın aynı sistem,anlayış ve çalışmayla Siena ile Saporta kupasını kazandığını ve Final-Four oynadığını unutmamamız lazım..Hem de o dönemdeki Siena İtalya'nın 5.sırada gelen takımıydı..Kinder'ler Skipper'ler le kafa kafaya mücedele ederdi o Siena..Ataman açısından da eksik gördüğüm nokta keşke Türkiye'ye hem de Ülker ve Beşiktaş gibi takımlar için geri dönmeseydi..Avrupa'da devam etmesini isterdim..

Senin de söylediğin gibi Efes için başarı Türkiye sosisli liginde şampiyonluk değil..Efes markasını dünyaya tanıtan takımın Avrupa'da başarılı olmasıdır..Tüm sporlar içinde Türkiye'nin en büyük ve birinci takımıdır Efes Avrupa'daki istikrarı ve başarılarıyla..Fakat son yıllarda bu istikrardan uzaklaştığını görmek son derece üzüyor beni..Her takımın Avrupâ'da dalgalanmaları olmuştur gerçi ama biz Efes'in dalgalanmasına pek alışkın olmadığımız için yadırgıyoruz..

Bu arada Olympiakos maçına tüm Efes'lileri bekleriz..Alican seni de bekleriz:))

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails