Birinciysen birincisindir , ikinciysen hiçbir şey...

31 Mart 2010 Çarşamba

Efes Pilsen Nostalji ''Avrupa Kupalarındaki Eski Görüntüler ve Koraç Kupası Heykelini Yıkan Örümceklenmiş Zihniyet''







       Efes Pilsen'in Avrupa Kupalarındaki karşılaşmalardan ve eski zaferlerden oluşan güzel bir müzik eşliğindeki görüntüleri Efes Pilsen'lilerle ve her şeyden önce Efes Pilsen'in tüm Türkiye'nin basketboldaki takımı ve Avrupa'daki  gururu olduğunu da unutmayan diğer kulüplerin sevgili taraftarlarıyla paylaşmak istedim..Görüntüler ve resimler aslında bizlere çok da yabancı ve eski değil elbette..Sizlere elbette tek tek Efes Pilsen'in eski maçlarını falan uzun uzun anlatmayacağım veya bir Efes Pilsen analizi de yapmayacağım..Zaten bu sene Efes Pilsen'i defalarca değerlendirdim ve sizlerle paylaştım..Bu klibin altına yazmak istediğim asıl bir mesele var..Aslında düşününce insanın canını çok fazla sıkan ve bu ülkede ne işim var benim bu anlayışa sahip bir ülkede Efes Pilsen gibi bir efsane spor kulübünün ne işi var diye geliyor aklıma..Bahsetmek istediğim konu Efes Pilsen'in 96 yılında Koraç Kupası'nı kazandıktan sonra İstanbul Bahçelievler'e dikilen Koraç Kupası heykelinin zamanın geri akıllı ve örümcek beyinli belediye ve hükümeti tarafından heykelin bira kadehine benzediği şeklinde yorumlanarak kaldırılması olayı...Daha doğrusu yıkılması olayı...Aslında burası bir blog olmasa ve kendime ve sizlere saygım olmasa ağzıma geleni buraya yazacağım ama yakışmaz bizlere..Bu nasıl bir zihniyettir ki Türk takımlarının Avrupa'da kazandığı ilk ve en önemli başarıyı bizlere hatırlatan Koraç Kupası heykelini içki kadehine benziyor diyerek yıkar..98 yılında zamanın Bahçelievler Belediyesi tarafından dikilen heykel yine zamanın İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı tarafından( Tayyip Erdoğan) yıktırıldı..Geri kafalılığın bu kadarına da pes doğrusu..İsteyen istediği kadar gömlek değiştirsin her ne yaparsa yapsın eskisi,geçmişi ve yaptıkları her zaman ama her zaman o kişinin önüne gelecektir ve nasıl bir karakter olduğunu ortaya koyacaktır..Şimdi o zamanın gazetelerine yansıyan bir haberden alıntı yapacağım ve hepimiz göreceğiz Türkiye'yi yöneten zihniyeti ve sporda neden bir yerlere gelemediğimizi..

       Efes Pilsen'in İstanbul Fabrikası Bahçelievler'dedir. Bir yerde Efes'in basket takımı Bahçelievler'in takımı sayılır.






1996'da Avrupa Şampiyonası'na katılan Efes'e Saffet Bulut, ‘‘Kupayı Türkiye'ye getirin, ilçenin en güzel yerine sizin başarınızın heykelini dikeceğim’’ sözünü verir.





Efes müthiş maçlar çıkararak Avrupa şampiyonu olur ve Koraç Kupası'nı ülkemize getirir.





Sözünü unutmayan başkan, ilçenin en güzel bulvarı üzerindeki bir meydana Koraç Kupası'nı sembolize eden ve Efes'in başarısını gösteren bir heykeli dikmeye karar verir.





Koraç Kupası'nın aynısı heykel olarak yaptırılır: İki elin parmak uçlarında potaya doğru yönelen yarım bir basket topudur bu.





Bulut hemen heykelin konulacağı kaideyi yaptırmaya başlar. İnşaatın yanına da dikilecek heykelin resmini astırır.





Tamamlanmak üzereyken Büyükşehir ekipleri bir gece kaideyi temeliyle birlikte söküp götürürler.





Büyükşehir, ana arterler bize ait diye, kendi yapmadıkları bir bulvara ilçe belediyesinin heykel dikmesini engeller.





* * *





Aradan iki ay geçer.





Saffet Bulut, Abdi İpekçi Salonu'nda düzenlenen Trabzonlular gecesinde Recep Tayyip Bey'e rastlar ve hemen heykel olayını açar:





‘‘Sayın Başkan, sizin ekipler bizim heykelin kaidesini söküp götürdüler. Lütfen bir emir verin de heykeli yaptıralım. Efes'e sözümüz var.’’





Erdoğan'ın yanıtı olumsuzdur:





‘‘Ama o Efes'in reklamı olmuş. Bira kadehi yapmışsın.’’





Saffet Bulut şaşırır:





‘‘Aman Başkan kadeh olur mu? O Koraç Kupası'nın figürü.’’





‘‘Olsun. Kadehe benziyor.’’





‘‘Başkan siz böyle söylerseniz o adamlar ne yapmaz ki. Kadehle uzaktan yakından ilgisi yok. Kadeh zannettiğiniz yarıdan kesilmiş basket topudur.’’





Bunun üzerine, Koraç Kupası'ndan habersiz bizim sportmen Başkan bir şey söylemez.

       İşte böyle bir zihniyetin içinden dünya çapında takımlar ve başarılar çıkmasını bekliyoruz..Bence çok fazla şey bekliyoruz..Sizce o dönemde Koraç Kupası heykelinin üzerini kara bir çarşafla örtselerdi veya kara çarşaflı birisine benzeseydi yine kaldırırlar mıydı?? Beyinler o kadar örümceklenmiş ki bir Kupa'yı içki kadehinden bile ayırtedemiyorlar..Diyelim ki o kupa resmen içki kadehi olsa ne olurdu?? Tüm Türkiye dinden mi çıkardı?? Ayıp ayıp ayıp...İnadına Efes Pilsen içip inadına Efes Pilsen desteklemekten başka yapacak bir şey yok...

GERRARD HİÇ BÖYLE KÖTÜ HİSSETMEMİŞTİ



REDVIDIGAL

30 Mart 2010 Salı

LİG YENİDEN BAŞLIYOR


          

Hafta sonu ülkemizin en büyük spor müsabakası olan Galatasaray-Fenerbahçe karşılaşması yine adına yaraşmayan bir futbol kalitesi ve adına yaraşır ilginçlikleriyle dolu bir karşılaşma oldu. Fenerbahçe Selçuk’un attığı enteresan golle umutlarını yeşertip yeniden zirve yarışında ben de varım dedi. Ezeli rakibi Galatasaray’ın çok ciddi bir darbe aldığı bu karşılaşma artık dokunulmazların tartışılmaya başlanmasına sebep oldu. Karşılaşmayla ilgili kritiklerimi Fenerbahçe ve Galatasaray olarak ikiye ayırdım. Galatasaray kritiğimi yarın yazacam.

             FENERBAHÇE KRİTİKLERİM

1-Her takımın olmazsa olmazı vardır. Bu sene içinde anladım ki Fenerbahçe’nin olmazsa olmaz oyuncusu Diego Lugano’dur. Özellikle yokluğunda kıymeti anlaşılan Lugano’nun savunma anlayışından çok daha öte bir yararı vardır Fenerbahçe’ye. Lugano Fenerbahçe’ nin mücadele gücüdür. Hatta Fenerbahçe’nin ciddiyetidir. Sakatlığından döndüğünden beri takımdaki artan direnç son 5 maçta gol kalesinde gol görmemesini sağladı Fenerbahçe’nin. Özellikle Bilica,Lugano geldikten sonra kendini toparladı.Volkan daha bir konsantrasyonla maçlara asıldı.İyi ki varsın TOTA.

2-Antalya maçından beri gelen savunma anlayışı(gol yemeyelim bir şekilde atarız mantığı)Galatasaray maçında da devam etti. Zaten açık bir futbolla Ali Sami Yen’de Galatasaray’ı yenmenin Fenerbahçe adına çok zor olacağı herkes tarafından biliniyordu. Fenerbahçe en iyi yaptığı işi yapıp oyunu tuttu yaptığı bol pasa dayanan sakin futboluyla. Üstüne takımın en önemli oyuncularından Emre’nin de olmadığını düşünürsek Fenerbahçe’nin yapacağı çok bir şey yoktu zaten. Bu anlayışı çökertecek tek şey skor olarak geriye düşmek olacaktı. Eğer karşılaşmanın hemen başında Bilica, Mustafa Sarp’ın topunu yerinde bir müdahale ile uzaklaştırmasaydı, maç bambaşka bir hale bürünürdü.

3-Fenerbahçe’de Emre’nin yerine Mehmet Topuz, Baroni’nin yerine ise Selçuk ilk 11’de oynadı. Mehmet Topuz bal yapmayan arı misali iyi mücadele etti, her zaman olduğu gibi hücum yönünden eksik kaldı. Selçuk ise, Mehmet Topal’ın Alex’in peşine takılmasıyla, normal bir karşılaşmada bulamayacağı boşluklar buldu. Öyle ki bu boşlukların birinde Fenerbahçe’ye galibiyeti getiren golü attı. Bu gol, zaten golü atan kazanır şeklinde gidecek olan karşılaşmanın golü oldu. Bu golle Fenerbahçe şampiyonluk yarışında ben de varım derken, Selçuk’ta kendisini Fenerbahçe’de tutacak olan krediyi kazandı.

4-Karşılaşmadan önce herkesin düşüncesi, sol kanatta Vederson’nun Özer’in yerine 11’de yer alacağıydı. Daum bu anlamda beni şaşırtmadı. Sakatlıklardan dolayı vücudu ağırlaşmış Deivid’in yerine Özer’i tercih etmesi doğru bir karardı. Çünkü Fenerbahçe’nin skoru tutması için kanatları çok iyi kapatması gerekiyordu. Galatasaray’ın sağ ve sol açıklarında yer alan Gio-Keita-Elano üçlüsünü ancak bu önlemlerle pasif hale getirebilirdi. Karşılaşmada da Daum’um almış olduğu önlemlerin ne kadar doğru olduğunu gösterircesine oynandı.

5-Bu karşılaşmanın skorunu belirleyen en önemli fark kalecilerdi.Volkan FB TV’de dünyanın en iyi 10 kalecisiyim dedikten sonra,kalesinde devleşti.Karşılaşma boyunca yerinde hareketleriyle takıma soluk aldıran Volkan,Keita’nın inanılmaz şutunu aynı güzellikte bir kurtarışla önledi.Galibiyette çok önemli bir yere sahip olan Volkan’a eleştirim olacak.Böyle hayati bir karşılaşmada,takımının en önemli oyuncularından biriyken bu gereksiz sinir niye??Takım 1-0 önde ve sen de çok iyi oynuyorsun,ne diye Baros’la tartışmaya girip sarı kart görüyorsun?Yetmedi Keita ile göz göze gelip en ufak harekette kırmızıyı göreceğini bilmiyor musun?Artık hatanın telafisi olmayan bir dönemde oyuncuların daha dikkatli olması gerekir hele de geçmişi vukuatlarıyla doluyken Volkan’ının daha bir özen göstermesi gerekir.

6-Fenerbahçe artık Alex’in dediği gibi Bursaspor’un hemen arkasında, dikiz aynasından bakıldığında ilk görülecek takım. Eğer bu hafta yeniden çıkışa geçmiş olan Kayseri engelini geçebilirse Fenerbahçe, şampiyonluk adına çok ciddi bir yol almış olacak. Savunma anlayışıla geçilen bu son 5 karşılaşmada bakalım kendisiyle aynı mantaliteye sahip Kayserispor maçının skoru nasıl olacak.

NEYDİ O GÜNLER!!


Çobansalata'da gördüğüm bu video beni eski öğrenci günlerime götürdü.Cidden özlemişim o günleri.Bu video malum Ligtv'de yayınlanan Avrupa Şampiyonası grup maçlarından Çek Cumhuriyeti-Türkiye maçıydı.Rıdvan Dilmen'den dolayı maçları Ligtv'de izliyorduk.Efsane bir geri dönüşten sonra(nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde benim gözümdeki bir numaralı kaleci olan Peter Cech'in ikramlarıyla)artık çeyrek finale kaldığımız dediğim bir anda Volkan'ın hiç olmayacak bir yerde yaptığı gereksiz efelik,üstüne oyuncu değiştirme hakkımızın olmayışı bizleri tam bunalıma soktuğu anlarda Rıdvan'nın bu içten gelen haykırışları aslında bizim haykırışlarımızdı.Öyleki Pancu'ya özenen Tuncay yeni panterimiz olacaktı:)

REDVIDIGAL

SALI GÜNÜ TAHMİNLERİM 30.03.10


Merhaba !

Bugün iki tane Şampiyonlar Ligi çeyrek final maçı var.Artık işin şakası kalmadı.Her iki maçta da güç olarak herhangi bi tarafın üstün olduğunu düşünmüyorum.Teknik direktörler de oyuncular da maçın 180 dk olduğununun farkındalar.Bu yüzden ilk maçların çok temkinli oynanacağını ve ALT biteceğini tahmin ediyorum.İsveç’te lige fırtına gibi giren Hacken evinde kazanır.Gözüme çarpan maçlardan biri de 507 kodlu Annan – Montrose maçıydı.Montrose da kart cezalısı 4 , sakat 2 olmak üzere toplamda 6 eksik var.Montrose kazanır diyecektim.Ancak İddaa maçı listeden çıkarmış.Nedenini bilmiyorum belki ertelendi.Avusturya Kupası’nda çeyrek final maçları oynanıyor.Sturm Graz , Salzburg’u 2-0 lık bir sonuçla eleyerek çeyrek finale yükselmişti.Bugünkü rakibi Admira Wacker ise ligde çok kötü durumda.Zaten çeyrek finale de başka bir zayıf takım olan Gratkorn’u penaltılar sonucu eleyerek yükselmişti.Sturm Graz maçı alacaktır.İddaa bu maça handikap açmamış ama büyük ihtimalle en az 2 farklı biter bu maç.Gece Libertadores Kupası maçları oynanacak.Estudiantes bugün Peru deplasmanına gidiyor.Juan Aurich ile Estudiantes arasında 1 puan fark var ve gruptaki son 2 maçları.Kupa beyi Estudiantes zaten birkaç gömlek üstün rakibinden.Garanti olsun diye Estudiantes yenilmez öneriyorum.

Herkese bol şans !


501 Sturm Graz - Admira Wm 1 1.30

502 Hacken – Trelleborg 1 1.65

530 Bayern Münih - Manchester Utd Alt 1.55

531 Lyon – Bordeaux Alt 1.45

533 Juan Aurich – Estudiantes 02Ç 1.25

REDD LABEL

NBA TOP 5 30.03.10

29 Mart 2010 Pazartesi

28 Mart 2010 Pazar

NBA TOP 10 28.03.10

28 MART PAZAR GÜNÜ TAHMİNLERİM

Merhaba!
Dün işler istediğimiz gibi gitmedi.Oranlar düşük olduğu için alt-üst tercih ettim.Ama sonuç hüsran oldu.İddaa da oranların tatmin edici olmaması bizi başka seçeneklere yönlendiriyor.Avrupadaki bahis şirketleri İddaa kadar düşük oran açmıyorlar.Bu yüzden yurtdışındaki bahisseverler genelde sonuç tahmini yapıyorlar.
Dün treni kaçırdık desem yeridir.Bugün bahis yapmaya değer pek fazla maç yok.Bugün bir tane de basketbol maçı önereceğim.Basketboldan pek anlamam ama verilen handikap gözüme çok battı.Herkese bol şans!




358  Napoli – Catania                     1                       1.55
369  Young Boys – Aarau             H1                      1.40
370  Liverpool – Sunderland           1                       1.20
412  Real Madrid - Atl. Madrid       1                       1.20
797  Beşiktaş - Erdemir (6.5h)       İY2                    1.70


Redd Label

27 Mart 2010 Cumartesi

NBA TOP 10 27.03.10

PARALANALIM BİRAZ!


Merhaba !

Bugün yine çok güzel maçlar bizi bekliyor.Maç tahminlerinde genelde üst-alt tercihlerine yöneldim.Güvendiğim maçlara iddaa düşük oranlar açmış.Böylece oranlar daha cazip hale geliyor.Hertha Berlin şu an köşeye sıkıştırılmış kedi misali.Karşılarında taş gibi bir Dortmund var.Ev sahibi olduğundan Hertha açık oynayacaktır.Karşılıklı goller olacağını düşünüp ÜST diye tahmin ediyorum.Lecce , bitik diyebileceğimiz Gallipoli ile karşılaşıyor.Farklı kazanacağını düşünüyorum.Ama oran tatmin edici olmadığından ÜST diyorum.Tottenham , müstakbel İNCL takımı Porstmouth ile kendi sahasında oynayacak.Porstmouth’da eksikler var.Lig için artık yapabilecekleri bir şey yok.Bu yüzden açık oynuyorlar.Ancak FA Cup yarı finalinde yine Tottenham ile karşılaşacaklar.Tottenham , Şampiyonlar Ligi aşkına bu maçı kayıpsız kapatmalı.Orandan dolayı yine ÜST diyorum.Milwall , formsuz Leeds United ligin en zor deplasmanı olan Norwich’e gitmişken zayıf rakibini yenecektir.Palermo için genel olarak yener diyorlar.Savunmadan Simon Kjaer , Balzaretti ve forvet Cavani Genoa maçından dolayı kart cezalısı durumundalar.Ayrıca Simplicio da yok.Bu kadar önemli oyuncusu yokken bu maçın tahmin edildiği gibi kolay olacağını sanmıyorum.Bologna’da güvenli bölgede olmadığından puan için kapanacaktır.Dolayısıyla ALT diyorum.

Haftaya Avrupa kupalarında çeyrek final maçları oynanacak.Inter ve Barcelona çok zor deplasmanlara gidiyorlar.Puan kaybı yaşamaları sürpriz olmaz.Fulham kupa yorgunu.Düşme hattındaki Hull City ile oynayacak.Fulham’ın ligde bir amacı kalmadı ve haftaya Wolfsburg’la Avrupa Ligi çeyrek final maçı var.Hull rakibini bu halde yakalamışken yener diye düşünüyorum.Günün göze çarpan maçları böyle.

Herkese bol şans!









167 Hertha – Dortmund Üst 1.60

176 Lecce – Gallipoli Üst 1.60

181 Hull – Fulham 1 2.20

182 Tottenham – Portsmouth Üst 1.45

202 Millwall – Stockport 1 1.20

282 Palermo – Bologna Alt 1.70

198 Exeter – Walsall 1 2.10

179 Birmingham – Arsenal İY0 2.20

180 Chelsea - Aston Villa İY0 2.20

266 Beşiktaş – Eskişehirspor İY0 2.20

278 Mallorca – Barcelona İY0 2.40

Redd Label

26 Mart 2010 Cuma

BOKSUN EFSANE ANTRENÖRÜ EMANUEL STEWARD RÖPORTAJI..KESİNLİKLE BOKSSEVERLER OKUMALI...


       Boksun efsene hocası Emanuel Steward röportajını sizler için büyük bir uğraşın ardından çevirdim ve sitemizde siz boksseverlerle paylaşıyoruz..Bilenler bilirler Steward'ı fakat bilmeyenler için meşhur Lennox Lewis'i de çalıştırdığını ve tıpkı Wladimir'in şu anda yaptığı gibi Lennox'un da Steward ile beraber ağırsıklet dünyasını domine ettiğini söylemeliyim..Lafı fazla uzatmadan son bir not vererek röportaja geçeceğim..Lennox Lewis'in kariyerindeki ilk mağlubiyeti aldığı Oliver McCall maçında McCall'ın çalıştırıcısı da Emanuel Steward'dı..Ve bu maçın ardından Lennox Emanuel ile çalışma kararı almış ve ondan sonra kariyerinin zirvelerine çıkmıştı..Ve işte boksün en önemli isimlerinden birinin ağzından merak edilen sorulara cevaplar...

Wladimir Klitschko'nun Eddie Chambers maçındaki performansıyla ilgili neler söyleyeceksiniz?

       Wladimir'e B veriyorum...İyi bir performansdı ama daha iyi olabilirdi.Çünkü yetenekleriyle yaptıklarını karşılaştırdığımda daha iyisi olabilirdi diye söylüyorum..Fakat yine de iyiydi diyebilirim..Çıktı ve ondan yapılması istenen ne varso onu yaptı ve Chambers'ı nakavt etti..Chambers kesinlikle döğüşülecek en kolay rakiplerden biri değildi..Çünkü Chambers zamanının % 80 ini defansif yönüne ayırıyor..Örneğin sürekli eğiliyor,uzağa kaçıyor ve ellerini hep yüksek gard şeklinde kafasında tutuyor..Böyle adamlarla döğüşmek gerçekten çok zordur..Özellikle Wladimir gibi sizden cok sey beklenen ve cok yetenekli,teknik bir boksörseniz..Bu yüzden son 2 raundda yapmam gerekeni yaptım ve Wladimir'i normal moddan çıkarmak için konuşmalar yaptım..Wladimir de bu konuşmalarımdan biraz sıkılsa da duygusal ve atak bir şekilde buna ringde karşılık verdi rakibini nakavt etti..Benim yapmam gereken oydu ve ben de onu yaptım..Benim görevim boksörümün en iyi performansını ringe yansıtmasını sağlamaktır..Wladimir'in de kendinden beklenenleri ve söylediklerimi harfi harfine yarine getirmesi beni çok mutlu etti..

Wladimir ile ilgili genel görüşleriniz nelerdir?

       Son zamanlarındaki performansına ve onunla yaptığım konuşmalara bakınca çok istekli çok zeki ve çok teknik olduğunu söyleyebilirim..Aynı zamanda ilerleyen zamanlarda çok daha agresif Wladimir performansları göreceksiniz..Şu anda sadece %60 ıyla mücadele ediyor..Eğer %80 ine yakın bir performans gösterirse ağırsıklet boks tarihinin en yıkıcı ve yokedici boksörlerinden biri olabilir..Bunu kesinlikle söyleyebilirim çünkü onunla çalışıyorum ve bunu görüyorum hissediyorum...Hayatımda Wladimir gibi tek yumruğu bu kadar güçlü ve bitirici bir başka boksörle çalışmadım..Diğer boksörler de nakavtlar yapıyorlar,rakiplerinin canını yakıyorlar fakat Wladimir benim hayatta gördüğüm bu işleri normal bir işmiş ve normal bir partide olması gereken klasik şeylermiş gibi yapabilen tek boksör..Ve inanılmaz bir şeye şahit oldum geçen hafta Wladimir spor salonunda sparring yaparken...Hayatımda yine ilk defa bir boksörün sparring yaparken kafasında kask elleri gard pozisyonundayken nakavt olduğunu gördüm..Bunu başaran Wladimir'di..Sparring sırasında Wladimir bir sol huk çıkardı bu yumruk rakibinin eldivenlerine gelmesine rağmen sparring partneri yerden kalkamadı ve nakavt oldu..İnanılmaz bir tek yumruk gücü var ve belki de bu yüzden değişik kombinasyonlu yumruklar denemiyor çünkü tek yumruğu o kadar güçlü ki işi bitiriyor..Wladimir'in tek sorunu her şeyin çok ama çok mükemmel olmasını istemesi..Chambers maçında son raundda biraz fazla agresif oldu ve pozisyonunu da bozup riske ederek döğüştü..Eğer Wladimir bu şekilde üstünüze gelirse o 3 dakika hayatınızın en zor 3 dakikası olur ve kesinlikle canınız çok fazla yanar...

Wladimir'in yumruk gücü ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?

       Wladimir'i çok özel yapan şey maç sonlarındaki raundlarda çok fazla güçlü kalması ve bu gücünü ringe yansıtmasıdır..Bir çok boksör örneğin Mike Tyson'ın çok güçlü yumrukları vardı ve ilk raundlarda çok etkiliydi fakat maçın sonlarında o etkinliği çok fazla kalmıyordu..Wladimir'in de Chris Byrd,Ray Austin,Eliso Castillo'yu ilk raundlarda tıpkı Tyson'ın yaptığı gibi nakavt etti..Çünkü ilk raundlarda çok sert yumruklar çıkardı..Samuel Peter karşısında 3 defa yere düşmesine rağmen sonraki raundları domine etti ve son raundda sol hukuyla Samel'i salladı..Daha sonra Thompson'ı nakavt etti..11. raundda çok sağlam bir sağ çıkardı ve Thompson ringe yapıştı..Wladimir ise o yumruktan sonra arkasına bile bakmadı..Thompson o yumruktan sonra yerde tamamiyle bitmiş bir haldeydi..Şimdi ise Chambers'ı 12.raundda nakavt etti..Hem de 10 saniye kala nakavt etti..Ve yine tek yumrukla geldi bu nakavt..Böyle yıkıcı ve parçalayıcı tek yumruğu olan bir boksör rakiplerine çok fazla stres yükler.Çünkü hiç bir zaman kendini güvende ve rahat hissedemezsin Wladimir'e karşı..

Olası bir Wladimir Klitschko-David Haye maçı için ne düşünüyorsunuz?

       Bu maçın olmasını gerçekten istiyorum..Çünkü Haye ve Wladimir patlayıcı gücü ,hızı ve tek yumruk gücü olarak ağırsıkletteki en iyi isimlerden ikisi diye düşünüyorum..Tabi döğüşürler mi bilmiyorum..Çünkü Haye'nin bunu istediğinden emin değilim..Haye hep Klitschko'larla ilgili yüksekten sallayarak,sürekli konuşarak ve sataşarak bir ün elde etti..Klitschko'ların kesik başlı çizgi karakterlerini tişörtüne çizdirdi..Fakat Haye henüz kaliteli bir ağırsıklet boksörüyle karşılaşmadı ve henüz ringde bir şey yapmadı..Ününü yaptıklarıyla değil Klitschko'lara yapacağını söylediği şeylerle kazandı..Ve daha sonra hem Wladimir'den hem de Vitali'den kaçtı..İkisiyle de döğüşmekten tek kelimeyle kaçtı..Yine de çok ateşli bir boksör ve Wladimir'in onunla kapışmasını isterim..

Eğer Shane Mosley'nin antrenörü olsaydınız Mayweather maçında nasıl bir yol izlerdiniz?

       Mosley'nin çok iyi bir antrenörü var Naseem Richardson...Bence çok fazla Jab( sol direk) kullanmalı ve çok fazla baskı kurmalı..Fakat Floyd geriye çekildiğinde gereksizce onun üstüne gitmemeli..Baskı kuracağım diye Oscar De La Hoya'nın yaptığı gibi etkisiz ve sinek ısırırğı gibi yumruklarla gitmemeli Floyd'un üstüne...Floyd için sorun çıkaracak şey jab-baskı,jab-baskı,jab-baskı  ve içeri girdiğinde yumruklar çıkaran Mosley olacaktır..Çünkü Mosley yeterince size olarak büyük, kolları ve boyu yeterince uzun bir boksör..Mosley'nin bu özelliklerini göz önüne aldığımızda Floyd sadece omuzuyla çenesini koruyarak veya kafasını iplerin arkasına doğru uzatarak Mosley'den kurtulması çok kolay olmayacak..Fakat Floyd'un avantajları ise çok hızlı yumruklara ve ayaklara sahip olması..Kedi gibi refleksleriyle Floyd, Mosley'nin etrafında dolanıp vurup kaçabilir vurup kaçabilir..Belki Mosley'nin attığı kadar fazla sayıda yumruk atmayabilir  Floyd...Fakat attığı yumrukları çok yüksek yüzdeyle isabet ettirebilen ve hedefi kolay bulabilen Accurate Puncher bir boksör..Aynı zamanda yön değiştirme ve haraket etme konusunda da cok yetenekli bir boksördür..Çok az bir farkla Floyd'u ayak hızı ve acurate puncher olması dolayısıyla önde görüyorum..Fakat sanırım ki Mosley de Floyd'un bu avantajlarını biliyordur ve farkındadır..Bence Mosley de hala hızlı,konsantre ve agresif bir boksör..Ve halen Mayweather'ı o güvenli ve sağlam boks tarzından dışarı çıkarıp onu rahatsız edecek güce sahip..Eğer bunu yapabilirse tüm zamanların en büyük Welterwight boksörlerinden biri olur..Kariyerinde Welterweight'de döğüşmemiş olsa bile Floyd onun bu sıklette karşılaştığı ilk dünya çapında klas bir Welterweight boksörü olacak...

Hangi karşılaşmayı izlemek sizce seyirciye daha eğlenceli gelecektir..Mosley-Pacquiao veya Mayweather-Pacquiao ?

       Kesinlikle ama kesinlikle Mosley-Pacquiao...Biliyoruz ki Mosley kesinlikle daha teknik olacağım falan diye geri çekilmez ve kaçmaz..İşler sertleştiğinde de daha fazla rakibinin üstüne gider ve bundan çekinmez..Sürekli döğüşmek ister..Kaybettiği maçlardan Winky Wright maçında rakibi yapı olarak Mosley'den çok fazla büyüktü..Vernon Forrest ise uzun boylu ve kollu değişik sitili olan bir boksördü ve bu yüzden kaybetti Mosley...Cotto karşılaşması ise bence çok yakın bir maçtı..Olası bir Pacquiao-Mosley maçında kesinlikle patlayıcı bir heyecan yaşarız..Fakat halkın ilgisi ve gelişen olaylar neticesinde halk Mayweather-Pacquiao karşılaşmasını görmek istiyor..Fakat gerçek heyecanlı maç gerçek boksseverler için Pacquiao-Mosley olmalıdır..Fakat yazılı ve görsel medya olası bir Mayweather-Pacquiao maçının olması için elinden geleni yapıyor..Yine söylüyorum asıl saf bir boks maçı kesinlikle Pacquiao-Mosley arasında olacak olandır...

David Haye ve John Ruiz arasında yapılacak olan maç ile ilgili görüşleriniz nelerdir?

       Gençlik ve hız faktörlerini göz önüne aldığımızda Haye'yi kazanmaya daha yakın taraf olarak görüyorum..Karşılaşma İngiltere'de ve ev sahibi avantajı da Haye'den yana..Seyirciler Haye'nin arkasında olacak ve momentum kısacası her şey Haye'nin yanında olacak..Fakat Ruiz hala çok iyi bir boksör ve gerçek bir ağırsıklet boksörüdür..Sağlam bir çenesi var..Haye'nin Roy Jones'da olan doğal yetenekler ve mükemmel koordinasyona sahip olduğunu düşünmüyorum..12 raund boyunca yumruk almadan döğüşmesi Haye'nin zor gibi görünüyor..Ve Haye'nin en büyük problemi de çenesi bence...Bu yüzden herkes biliyor ki Haye Ruiz'i nakavt etmek için üzerine gidecek..Bunun böyle olmasını da istiyorum.Fakat çok az farkla Haye'yi önde görüyorum hepsi bu...

Olası bir Wladimir-Haye maçıyla ilgili neler söyleyeceksiniz?

       Wladimir ilk 4 raund içinde Haye'yi nakavt edecektir..Çünkü Wladimir çok fazla kin,kızgınlık ve agresiflikle dolu Haye'ye karşı...Tıpkı ikinci Chris Byrd maçında olduğu gibi..Fakat ne olursa olsun ilk 4 raund içinde iş biter diyorum..Çok patlayıcı ve heyecanlı bir maç olacağı kesin..İki boksör düşünün ikisi de patlayıcı yumruk gücüyle bilinen,çok hızlı olan ve zayıf çeneleriyle nam salmış boksörler..Kesinlikle çok heyecanlı bir maç olacak..Fakat sanırım Wladimir'in yapısı,güçlü sol direkleri Haye'ye fazla gelecektir..Bunun yanında çok kısa mesafeden çok güçlü hem sol hem de sağ vurabiliyor Wladimir...Bütün bunlar Haye'ye fazla gelecektir..Fakat tabi ki eğer yakalayabilirse Haye'de Wladimir'i nakavt edebilir boksde bu her zaman vardır hele ağırsıklette...Haye de çok hızlı ve sert vuruyor ve yumruğunu atarken de sakınmıyor..Yumruklarını çıkarırken tereddüt etmiyor ve başı beladayken bunları daha da korkusuz yapıyor..Kısacası bir bokssever olarak izlemek istediğim bir maç bu... 

ÖLÜMCÜL TUZAK - HURT LOCKER

Savaşma arzusu güçlü ve ölümcül bir bağımlılıktır, çünkü savaş bir uyuşturucudur.

Chris Hedge

Amerika Irak’a girelim tam yedi sene oldu. Irak halkının Saddam’ın heykelini devirişini daha dün gibi hatırlıyorum. Bu geçen yedi senede çok Amerikan askeri öldü, o askerlerin onlarca katı Iraklı hayatını kaybetti ve savaş bugün ilk günkü şiddetiyle olmasa da devam ediyor.

Normal şartlar altında bir savaş nihayete erdikten sonra filmi çekilir. Fakat Irak için bu kural yıkıldı ve ardı ardına filmler gelmeye başladı. Dün “Yalanlar Üstüne” adlı film inceledim. Ridley Scott’ın Amerika işgaline karşı olan yorumlarını etkileyici bir aksiyonla ve dile getirdiği siyasi yorumla anlatışına şahit oldum. Akabinde bugün bu sene “en iyi film ödülüne” Oscar olarak layık görülen HURT LOCKER- ÖLÜMCÜL TUZAK filmini izledim.

Öncelikle şunu belirtmem gerekiyor ki sanılanın aksine bu filmin Irak savaşı ya da Amerikan işgali üzerine söyleyecek pek bir sözü yok. Filmin başında yazının tepesindeki sözü geçiyor ve bizi doğrudan Irak halkının günlük yaşamı haline gelmiş bombaları imha etmekle görevli üç kişilik bir takımın bomba imha seansına götürüyor. Daha ilk sahneden askerlerin yaşadığı o gerilimi hissetmek filmin nasıl bir tempoda ilerleyeceğinin habercisi oluyor. Tabi takım kaptanının “Şu yolu havaya uçuralım da bir daha bomba koymamayı öğrensinler” sözünü de es geçmeyelim. Her ne kadar siyasi yönü çok ağır basmasa da , arada böyle birkaç söz duyabiliyoruz.

Sürprizleri bozmamak için fazla derine girmeyeceğim yalnız filmdeki olaylar tamamen bu bomba imha takımının yaşadıkları üzerine kurulu. Takım diyorum ama üç kişiler sadece (squad). Yönetmen ve teknik ekip bu olayları öyle bir gerilimle anlatıyorlar ki oradaki askerlerin bulunuş amacını, hatta birilerinin ölüp ölmeyeceğini ,sivil halkı dahi unutuyor, olay sürecinde kalp atışlarınızı sayıyorsunuz. Özellikle bence bugüne kadar çekilmiş en iyi keskin nişancı (sniper) sahnesi filmin heyecan bakımından doruk noktası.

Evet hepsi bu… 2010 En iyi film ödülü alan bir filmde göreceklerinizin, bomba imha ekibinin heyecanlı ve gerilimli anları. Yakalayacağınız küçük detaylar filmden alacağınız zevki biraz daha artıracaktır ama politik mesaj bakımından sınıfta kalmış bir Irak filmi var burada. Çünkü Irak üzerine söyleyeceği pek bir şey yok. Taraf tutmaya bile çekiniyor. Bir yandan her an ölümle burun buruna gelen Amerikan askerlerinin üzerindeki baskıyı anlatmaya çalışırken, diğer yandan her olayı balkonlarından izleyen ve muhtelif tehdit olarak görülen Irak halkını resmetmeye çabalıyor. Ama sizi ne halkın tarafına, ne de Amerikan askerlerinin yanına çekebiliyor. Tabi buna doğrudan tarafsızlık dememiz için biraz saf olmak gerekiyor. Yetersiz olarak açıklaması; Amerika’nın kalbini kırmayayım, ama savaşı da haklı göstermeyeyim olur.

Küçük detaylarda ise bulacaklarınız bugün savaşla yaşamaya alışmış ırklardan beklenilecek düzeyde. Bir yerlerde bombalar patlıyor, ama insanlar hatta çocuklar bile beş dakika içinde günlük işlerine dönüp, gökyüzünden uçurtma uçurmaya devam ediyorlar. Gerilim dolu dakikalarla iyi bir asker filmi izlemek isteyenler için kaçırılmaması gereken bir film. Her dakikasından zevk alacağınıza garanti veririm. Ama fazlasını arayanlar için büyük bir hayal kırıklığı

Alper KURT

NBA TOP 5 25.03.10

25 Mart 2010 Perşembe

KRAL JORDAN, SOYTARISINA DERS VERİYOR

Basketboldan Sıkılmışlar Kulübü: SLAMBALL



Hayır; adam gibi oynasınıza şu oyunu, niye kasıyorsunuz ki bu kadar.

Yalanlar Üstüne


Ben ve Toplum biliriz
Çocuklara neler öğrettiklerini okulda;
Her kime kötülük yapılırsa,
Kötülükle cevap verir karşılığında.

W.H. Auden









Riddley Scott ustanın Robin Hood’dan önce çektiği 2008 tarihli filmine Hurt Locker filmi (Şu Oscar ödül törenlerinde en iyi film ödülünü almış, meşhur film) henüz buralara uğramamışken bir bakayım dedim. Nihayetinde Irak savaşı üzerine yeni yeni çekiliyor bu tür filmler ve hepsi Amerikan kökenli. Ridley Scott’ın ise bakış açısını bildiğimden çok fazla Amerikan propagandası yapacağını sanmıyordum, hayal kırıklığına da uğramadım açıkçası.

Amerika ve müttefiklerinin Irak’a girmesinden sonra El-Kaide belirli ülkelerde bir bir bombalar patlatmaktadır ve tabi ki CIA’de bu kilit isimlerden birinin, Al-Saleem’in peşine düşer, Russel Crow önderliğindeki Leonardo Di Caprio’yla birlikte. Buraya kadar ilgimizi çeken pek bir şey yok. Örgüt çeşitli komplolarla Al-Saleem’i bir şekilde yakalamaya çalışacaktır.

Filmin adında da anlaşılacağı üzere, Yalanlar Üzerine kurulmuş bir film bu. Devletler arasında halkın tamamen soyutlandığı, politikacıların kağıtlar üzerinde , kendi içlerinde birbirlerine dahi yalan söyleyerek kurgulayıp, dünyaları değiştirdikleri yalanları anlatan bir yapıt. Ridley Scott kendisinden alışık olduğumuz gerilim hissini, oyuncularında yetenekleriyle müthiş bir kurgu içinde veriyor. Ülke geçişleri, kamera hareketleri, dialog aralarından edilen beylik laflar ve her şeyin çözüldüğünü hissettiğiniz anda araya sokulan sürprizler… Hepsi filmin dinmeyen dinamizmini ayakta tutmak için dinmeyen unsurlar. Özellik Di Caprio’nun film ilerledikçe yavaş yavaş üzerine yüklenen “İşgalimiz Haklı” yaftasından kurtulup, kendini “İnsanlığa” doğru yaklaştırması görülmeye değer.

Tabi bir de politik kısmı var filmin; giriş bölümünde belirttiğim mısralardan yola çıkarak, dünyada toplumlar arasında gelişmiş her musibetin bir kan dökülmesiyle ortaya çıktığı bariz. Birinin canını yakarsanız, o döner ya sizin canını yakar, ya da öfkesini almak için başkasının… Hitlerin vakti zamanında Yahudileri sürmesi, bir Yahudi ülkesi olarak İsrail’in kurulması. İsrail’in Filistin’e karşı olan baskısı ve zulümleri, karşılığında Filistin’in İsrail’e karşı olan mücadelesi, bombalamalar… ama sonuç ne olursa olsun, şu ya da bu haklı olsun, olmasın; ölenler hep masumlar. Tüm bu çekişmede kaybeden tek taraf halk… gerisi ise devletlere kalmış.

Sonuç olarak Yalanlar Üstüne (Body of Lies) belki Ridley Scott’ın en iyi işi olmayabilir, ama politik-gerilim tarzının ustalıkla perdeye taşıyan ve Irak savaşına biraz da insanlığın gözünden bakmaya çalışan çok iyi bir film. Yarın da Hurt Locker’ı izleyeceğim. Böylece Irak’taki Amerika temalı filmleri karşılaştırma açısından daha sağlıklı bir sonuç almış olacağım.
İyi Seyirler

NBA TOP 10 24.03.10



Bir numara'da muhteşem bir BUZZER BEATER sizi bekliyor!

24 Mart 2010 Çarşamba

KELİN ÖDÜLÜ OLSA BAŞINA SÜRERMİŞ



Turkcell’in 3. Yeşilçam ödülleri sahiplerini buldu efendim. Normalde ödül törenleri, özellikle Türkiye’de verilen ödüller ve Oscar ödülleri, benim pek ilgimi çekmez. Hala en iyi yönetmen ve en iyi film ödüllerinin anlamsız bir şekilde farklı filmlere verilmesi devam ediyor. Açıkçası şu film niye bunu aldı, bu film bunu hak etmemişti tarzında tartışmaları da pek sevmiyorum. Yine de madem bir ödül töreni var, girelim inceleyelim; çünkü çok önemli noktalar var bahsedilmesi gereken.

* En İyi Yönetmen: Reha Erdem (Hayat Var)
* Turkcell İlk Film Ödülü: Nefes: Vatan Sağ olsun

Gördüğünüz üzere en iyi film Nefes seçilirken, en iyi yönetmen gişede 2500 kişinin bile izlemediği (Ne yazık ki!) Hayat Var filminin yönetmeni Reha Erdem seçildi.

Efendim, “Nefes” filmi her ne kadar anti-militarist bir film gibi gösterse de kendini, ne anlattığını kendisi bile tam olarak bilmeyen bir film. Bir yandan militarizmin ülkedeki anlaşmazlıkları tetikleyeceğinden dem vurup, diğer yandan izleyen kitleye yanaşma çabasında olan filmi , film gösterime girdiği vakit mevcut jürinin yarısından fazlası eleştirdikten sonra, nasıl olur da en iyi film seçilir aklım almıyor. En iyi filmde hangi kriterler vardır? Oyunculuk yönetimi, kurgu vs.vs., Nefes’te yıllardır içimizde kanayan yarayı bir kez daha kanatıp, sizi gaza getiren ve ülke içindeki bu çatışmanın gerekliliğini hissettiren bir filmden başka ne gördünüz perdede. Şu noktada kendimi durduruyorum ve ödül töreninden birkaç cümleyle devam ediyorum.

Erdem, konuşmasında, düşük izleyici rakamlarından dem vurdu: “Bu ödül için filmi 2500 kişilik bir kurul değerlendirmiş. Neredeyse bizim izleyicimiz kadar.” Erdem, “Hayat Var”la 2009 Antalya Film Festivali’nden de En İyi Yönetmen ve En İyi Film ödülleriyle dönmüştü”

Şimdi bu noktada bu filmin bu kadar az izleyici almasının sebebi nedir? Bunu konuşmak lazım. Reha Erdem Türk sinemasının son yıllardaki en iyi yönetmenidir. Daha şimdiden filmleri üzerine detaylı incelemeler, alt okumalar içeren kitaplar yayımlanmaya başladı bile. Bir Reha Erdem hayranı olarak ben, filmi izleyemedim. Neden? Film yaşadığım şehre gelmedi. Tam 6 sinema var Gaziantep’te ve altısı da hafta sonlarında eğlenme amacı taşıyıp, bol para kazandıracak filmleri getirme telaşındalar. Hayat Var filmi Türkiye’de büyük şehirler dışında kaç şehirde gösterime girdi ? Medya’da Nefes’in yüzde biri kadar kaç programda, kaç köşe yazısında yerini buldu? Medya kendi kurduğu sofraya, kendisi oturuyor. Sonra da bir yapımcı çıkıp şöyle diyor: “Geceye filmin yönetmeni Levent Semerci katılmadı. Filmin ödülünü alan yürütücü yapımcı Barış Kaya, “Levent Semerci’yle telefonda konuştuğumda ‘Çok kez düştük ve ayağa kalktık. Film, ödül alırsa ayakta olduğumuza inanacağım’ dedi. Birisi onu arayıp dimdik ayakta olduğumuzu söylesin” şeklinde konuştu”. 2.5 milyon seyirci bulmuşsun, hala nelerle uğraşıyorsun sevgili Levent Semerci.

Bu ay Altyazı dergisinin editörü Fırat Yücel’in harika bir editörden yazısı var. Yazının özü halkımızın filmleri ikiye ayırmış olması. Entel(!) filmleri, halktan filmler. Nuri Bilge Ceylan’ın filmleri bizi bize anlatırken, Reha Erdem hepimizin içinde bulunduğu psikolojik açmazları inci gibi işlerken nasıl oluyor da bu filmleri entel, dantel diye elimizin tersiyle atıyoruz bilemiyorum. Bir önceki yazımda John Yeats’in bir sözünü alıntılamıştım; Göle atlamanın amacı bir an önce kıyıya varmak değil, suyun tadını çıkarmaktır. Türk sinemasının gelişmesi de işte sadece bu cümleyle özetlenebilir.



YAZAN: ALPER KURT

NBA TOP 5 23.03.10

23 Mart 2010 Salı

Arif Erdem Mi Oldun Be Paul Pierce...



TNT televizyonunun NBA'de son 10 yılın EN'lerini seçtiği kategorilerden birisi olan Drama kategorisini sizlerle paylaşmak istedim..Asıl bu videoyu paylaşma sebebim Paul Pierce'ın 2008 finallerinin 1.maçındaki tekerlekli sandalyeyle sanki dom dom kurşunuyla vurulmuş gibi sahadan çıkıp 2 dakika sonra koşa koşa zıplaya zıplaya salona girip maçı kazandırması...Hepsinden daha da ötesi piyasanın en geyik yorumcuları Charles Barkley ve Kenny Smith'in Pierce'ın bölümü geldiğinde yaptıkları konuşmalar ve gülüşmeler tek kelimeyle şahane..10 defa izlediysem az izledim her izlediğimde de Charles Barkley'nin tepkilerine gülmekten kendimi alamadım..Canlı yayında ilk izlediğimde dedim ki Pierce kesin 2 sene falan basketbol oynayamaz basketbol hayatı bitti demiştim..Ama iyi oyuncu kim ne derse desin şahane rol yapıyor..Ne dersiniz eski Galatasaray'lı Arif Erdem'i geçer mi sizce rol yapmada:)))

2010'da İlk Düello..



Paris-Nice zaferinin ardından Alberto Contador yarış programında iki önemli değişiklik yaptı. The Volta a Catalonia ve The Vuelta a Pais Vasco yarışlarından vazgeçerek bunların yerine The Criterium International ve The Vuelta a Castilla y Leon yarışlarını programına aldı.




Bu iki değişikliğin yanı sıra Alberto aynı zamanda 21 Nisan’da Fleche-Wallonne ve 25 Nisan’da Liège - Bastogne - Liège klasiklerinde de yarışacağını doğruladı.



Takvim’de yaptığı bu değişikliklerin nedenini ise “şu ana kadar yaptığım yarışlarda iyi neticeler aldım , hem kendim hem de takımım için daha az yorucu yarışlarda bulunmak istiyorum , hazırlıklarım şu aşamada çok iyi ilerliyor ve herşey yolunda giderken kendimi tehlikeye atmak istemiyorum , ayrıca büyük tur’da yarışacak isimlerle yarışmak istiyorum”olarak açıkladı.



Criterium International tercihinin nedeni sorulduğunda buna “benim yarış karakterlerime uygun prestijli bir yarış” şeklinde bir cevap verdi.



Criterium International için ayrı bir parantez açmak gerekir ; çünkü Alberto Contador bu yarışta kendi takviminde yaptığı bu değişiklik sonrasında geçen yıldan takım arkadaşı ve aynı zamanda rakibi Lance Armstrong’la 2010 yılında ilk kez karşı karşıya gelecek.Bir anlamda bu buluşma ikilinin 2010 yılındaki ilk düellosu olacak.



Marca gazetesinin Lance Armstrong’a sorduğu “Contador Lance’den korkmalı mı” sorusunu Lance şöyle cevaplamıştı; “Ben Contador’un yerinde olsam Lance’den korkmazdım , o çok özel bir zekaya sahip ve uyandığı andan itibaren aklında hep bisiklet var işte önemli olan da budur.”



Bu yılın daha kavgasız gürültüsüz geçmesini umduğu söyleyen Lance Armstrong’un asıl hedefi hiç şüphesiz daha iyi bir form yakalayıp Tour de France’ı kazanmak (tabii Contador’dan izin çıkarsa..)



Tour de France öncesi yarış kazanmak istediğini söyleyen Lance Armstrong’un dileği bakalım Alberto Contador’la karşı karşıya geleceği Criterium International’da gerçeğe dönüşecek mi..



Bir dağlık , bir düz ve bir zamana karşısı olan toplamda 300 km’lik Fransa’nın Korsika adasındaki Criterium International (27-28 Mart) öyle görünüyor ki bisikletseverler tarafından merakla beklenecektir.

Yazan: Ahmet Altuntaş

NBA TOP 10 23.03.10

22 Mart 2010 Pazartesi

VAR MI KLITSCHKO'LARA YAN BAKAN????


       Hani hatırlarmısınız bilmem Kemal Sunal'ın meşhur ''Sahte Kabadayı'' filminde bir sahne vardır..Kemal Sunal kahvededir ve oraların en meşhur kabadayısı oraya gelir ve bağırmaya başlar ''Var mı lan bana yan bakaannn'' İşte tam o sırada Şaban ayağa kalkar ve o salakca tavrıyla ''Vaarrr'' der..Karşısındaki kabadayı da ''Bakta görelim haydii'' der..İşte tam o sırada Şaban yan dönerek kabadayıya yan yan bakar ve ''İşte baktım oldu mu '' der...İşte şu anda ağırsıkletteki tüm isimlerin Klitschko'lara yan bakmaları tıpkı sadece Kemal Sunal'ın filmindeki gibi bakmaktan ibaret..Cumartesi akşamı küçük kardeş Wladimir öylesine bir performans gösterdi ki yine taraflı tarafsız herkesi büyüledi..

       Karşılaşma öncesinde elbette ki favori Wladimir'di ve kazanması sürpriz olmadı..Fakat son yıllarda özellikle Emanuel Steward ile çalışmaya başladıktan sonra bu karbon kağıdı gibi tek yumruk almadan ve rakiplerini çok ama çok aciz duruma düşürerek aldığı galibiyetler  artık korkutucu bir hal aldı..Bir boksör düşünün ve sıkletindeki tüm üst düzey boksörlerle karşılaşmış ve hepsini teker teker tek yumruk almadan yere yapıştırmış..Kan davalın bile olsa insan vay bee helal olsun demeden geçemez sanırım..

       Karşılaşmada herkes Eddie Chambers'dan bir şeyler bekliyordu fakat maçtan önceki yazımda da belirttiğim gibi Eddie'den fazla bir şeyler beklemek fazla hayalcilik olurdu..Zaten fiziksel,teknik,güç,psikolojik faktör vsvs tüm alanlarda Wladimir üstünlüğü vardı..Fakat herkesin ağız birliği etmişcesine Eddie'nin hızlı olduğundan bahsetmesini de anlayamamıştım ki zaten söylendiği kadar hızlı bir boksör olmadığı ortaya çıktı..Zaten Wladimir karşısında hız ile maç kazanmak imkansız sadece ve sadece çok sert ve indirici tek yumrukların olacak ve bu hızı eğer bu sert yumruklarla birleştirip içeri girebilirsen o zaman kazanmak için bir şansın olabilir..Bakın kazanır demiyorum sadece kazanmaya şansın olabilir...Karşılaşmayı izleyenler de farketmiştir ama Wladimir'in ekranlara yansımasından ürkmediniz mi ve ağzınız açık kalmadı mı?? Vücudu ve duruşu tıpkı çizgi film kahramanı gibi değil miydi?? Yani elle çizsen ancak bu kadar çizersin hatta fazla abartmışssın çizerken falan bile denebilir..Adam komple kas haline dönüşmüş ve bir de şekillendirici antremanlar yapmış olacak ki o kaslar son derece inanılmaz bir görünüme kavuşmuş..Yani daha sadece görüntü sebebiyle rakip karşılaşmaya psikolojik faktörlerden 1-0 geride başlıyor..

       Karşılaşma Wladimir'in klasik sol direkleri ile başladı ve nispeten de o şekilde devam etti ve en sonunda Chambers'ın yeri öpüp yerden kalkamamasıyla sonuçlandı..Emanuel Steward ve Wladimir'in bir çok çalışmasını ve o çalışmalardaki konuşmalarını dinledim ve Emanuel sürekli aynı şeyi tekrarlıyor Wladimir'e yapması için..Wlad'da bu söyleneni harfi harfine yerine getiriyor..Steward'ın söylediği şey şu '' Bam Bam Bang, Bam Bam Bang Bang '' Diyorsunuz ki bu ne bam bang falan..Bamler sol direkler bang ise sağ direk..Yani sol sol ve arkasından sert bir sağ ve arkasından bir sağ daha..Sollarla rakibi açıyor yıpratıyor ve o hem süründüren hem de süründürürken öldüren o meşhur sağını vurduğunda rakibin beyninde şimşekler çakıyor adeta..Dikkat ettiyseniz Eddie karşılaşma boyunca gardını yüksek tutup yumruk almamak istedi ve çok fazla kapandı..Fakat Wlad o kadar sert vuruyor ki sol direkleri ve arkasından sağları Eddie'nin gardını parçalıyor ve her ne kadar gardına gelse de çok ama çok fazla canını acıtıyor ve canını sıkıyordu..Yani Wlad'ın attığı yumrukları gardda eritmek diye bir şey mümkün değil..Gardda ancak 5 de 2 sini eritebilirsin ve geri kalanını suratına yersın çünkü vurunca dağıtıyor..Eddie her ne zaman içeri girip bir şeyler yapmak istese Wladimir çok profesyonelce rakibinin üstüne abanıp onu etkisiz hale getirdi..Şimdi o görüntüyü Wladimir'in maçlarında sürekli görüyoruz rakibinin üstüne yüklenme hareketini..Fakat bilenler bilir boksde taktiksel anlamda sarılmak ve bunu da bir silah olarak kullanmak çok ama çok önemlidir..Ne zaman sarılacağını bilmezsen bir de bakmışssın kendini yerde bulmuşssun..Yani boks sadece yumruklarla yapılmaz..Boks sporların atasıdır ve en derin bilgi,beceri,taktik,teknik,güç,irade ve karakter gerektirir..

       Wladimir'e getirilen en büyük eleştiri maçlarını hep aynı statik şekilde kazandığı ve heyecan vermediği yönündedir..Ne kadar haksız ve yersiz bir eleştiri..Ortada dünyanın en büyük kemerleri ve şampiyonluğu var,para var,ün var her şey var ve sadece heyecan versin diye Wlad kendi taktiğinden uzaklaşacak gerektiğinden fazla risk alacak ve rakibinin ekmeğine yağ sürecek öyle mi?? Yok öyle iş kusura bakmayın..Her boksörün bir boks karakteri ve fundamentali vardır ve boksun temelinde de bu taktiğini rakibe kabul ettirebilmek yatar..Wladimir bu taktiğini rakiplere defalarca kabul ettirip defalarca bunu mükemmele yakın bir şekilde ringe yansıtmasından sonra alacağı tek tepki takdir olmalıdır..Bu aslında şuna benziyor..Barcelona topa çok sahip olarak sürekli yıllardır rakiplerine oyununu kabul ettirir ve maçları kazanır..Barcelona budur ve Barcelona savunma yaparak maç kazanamaz beceremez de zaten..Bunu beklemekte çok saçma olmaz mı?? Rakip diyor ki topu alamıyoruz biz oynayamıyoruz nolursunuz topla fazla oynamayın ve topu bize verin de biz de oynayalım..Buna söylenecek tek söz ''Oldu canım başkaaaa''..Veya çok süratli bir kanat oyuncusuna örneğin eski Overmars diyorsunuz ki ''Ya kardeşim sen çok hızlısın yetişemiyorum azcık yavaş git de seni yakalayayım''..Kimse Klitschko'ları sevmek zorunda değil elbette ama kendi anlayışına göre heyecanlı boks için adamın kendi stilinden ve tarzından ödün vermesini beklememeli..Şahsen ben Wladimir'in rakiplerini aynı taktikle çaresiz bırakmasını ve çocuklarını döver gibi dövmesinden inanılmaz zevk alıyorum ve bayıla bayıla izliyorum..Varsa bu taktiği çökertebilecek babayiğit buyursun gelsin..

       Karşılaşmanın içinde Wladimir ile antrenörü Emanuel Steward bazı tartışmalar yaşadılar..Bu tartışmaların başında da Wladimir'in attığı yumrukların arkasından çok fazla gidip devamını getirmediği için nakavt gelmeyeceğinden korkup nakavta git ve daha iyisini yap demesinden ileri geldi Steward'ın...Hatta 11.raunddan sonra kenarda bu sözlerden artık sıkılan Wladimir ''Yapıyorum ya en iyisini yapacağım tamam '' dedi ve son raundda tıpkı hocasının ve kendisinin söylediği gibi nakavta gitti ve bunu son 10 saniyede de olsa başardı..Şimdi Wladimir'e heyecan vermiyor risk almıyor diye eleştiri getirenlere sormak isterim..Karşılaşmayı sayı ile kazandığı 2 kere 2 nin 4 ettiği kadar garantiyken bu adam risk alıp rakibinin üstüne gidip defalarca yumruklar çıkararak nakavta oynuyor daha ne yapsın size heyecan vermek için?? Daha önce de söylemiştim eğer Tyson gibi bi şeyler bekliyorsanız Tyson gibisi 100 yılda bir gelir ve daha önümüzdeki 100 yılı doldurmadık..Karşılaşmanın sonlarında Wladimir'e nakavtı getiren yumruk ''Left Hook'' dediğimiz sol çengel yumruğuyla geldi..Bu sol huk inanılmaz derecede can yakıcı ve çeneye yandan gelip çenenin arkasını boş bırakarak rakibi sarsdığı için son derece de indirici bir yumruktur..Fakat kim diyebilir Chambers'ın sadece o sol huk ile yıkıldığını..Hani San Antonio Spurs soyunma odasında yazan o meşhur bir söz vardır..''Büyük bir kaya parçasına küçük bir çekiçle defelarca vurmaktan çekinmeyin..En sonunda bir tek vuruşla o büyük kaya parçası paramparça olup dağılacaktır..Fakat unutmayın ki o kayayı parçalayan o çekiçle yaptığın son vuruş değildir ondan önce yaptığın yüzlerce vuruştur..''

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails