Birinciysen birincisindir , ikinciysen hiçbir şey...

13 Şubat 2010 Cumartesi

Tanrı’nın Kitabı




Yağmuru nasıl durdurabilirsiniz?

1998 yılında bilgisayar oyun piyasasına Fallout adlı, nükleer savaş sonrasını anlatan (Post apokaliptik) bir oyun düştü ve oyun anlayışımı kökten değiştirdi. O zamandan beri her zaman bu tarz bir filmin çekilmesini istedim, durdum. Sanırım birileri yakarışlarımı duymuş olmalı.
Tanrı’nın kitabı tam da Fallout dünyasında geçen bir film. Filmde açıkça savaşın neye sebebiyet verdiği belirtilmese de sürekli olarak savaş öncesi ve savaş sonrası , muhtmelen bu savaşa nükleer yapılanmanın sebebiyet verdiği bir süreçten bahsediliyor. Fallout evreninden baz alırsak, atlas okyanusunda dünyanın son petrol rezervleri insan oğlunun insafına kalmış ve bu insaf ise büyük devletler arasında ne yazık ki paylaşılamamaktadır. Olan olur, savaş çıkar ve büyük güçler özellikle Çin ve Amerika nükleer füzelerini kullanmaktan çekinmez.

Film süresince gri, kum rengi bir dünyadan başka bir renk göreceğinizi sanmayın. Atmosfer o denli muhteşem yaratılmış ki, bir post apokaliptik dünyaya yaraşır bir sanat yönetimiyle karşı karşıya kalıyoruz. Bırakın petrolü dünyadaki su rezervleri bile tükenmemiş olsa dahi yerleri hala sağ kalan birkaç insan haricinde bilinmiyor. Ve kahramanımız Denzel Washington’ı (Eli) akıllara yer edecek bir açılış sekansıyla buluyoruz. Kendisi savaş öncesini görebilmiş ve sağ kalmış ender insanlardan biri. Çok insancıl ve bir o kadar da ölümcül. Yolunda alı koymak isteyenlerin sonu ise ölüm. Nihayi amacı ise batıya ulaşmak ve hayatı pahasına koruduğu incil için planladığı şeyi gerçekleştirmek.

Tanrı’nın Kitabı’ndan bu derece etkilenmemin sebebi ne senaryosu ne de oyunculuklar. Yaratılan bu muhteşem dünyanın bu derece ince ayrıntılarla işlenmesi. Öyle ki para yerine kullanılan takas sistemi, şu an bizim için çok sıradan teknolojik aletlerin, bir çakmağın, hatta bir çift eldivenin dahi SU(!) alabilmeniz için bir servet bedeli sayılması, evrenin taşıdığı tüm o gri tonlar, bomboş evrende etinizi yiyebilmek için sizi kandırıp, tuzağa düşürebiliecek başıboş gezginler, ve Televizyonun dahi ne olduğunu bilmeyen, bu dünyada ne aradıklarını, okuma yazma yeteneği bile olmayan, muhtemelen geleceğin (bir 100 yıl sonra neden olmasın) sefil insanlarını temsil eden bir evren, keşfetmeniz için sizi perdeye davet ediyor.

Filme objektif yaklaşmak gerekirse, bir Cumartesi eğlencesi olamayacak kadar kaliteli, sıradan bir izleyiciye hitap etmeyecek kadar da durağan bir yapım. Özellikle kıyamet sonrası evren hakkında pek de bilgisi olmayanları elinin tersiyle bir kenara itiyor. Bol aksiyon sahneleri görmeyi bekleyenler ise birazcık geri adım atmalılar, çünkü Eli kitabı tehlikede gördüğü durumlarda dahi şiddet kullanmayı sevmeyen ama kullandığında da elini pek esirgemeyen bir karakter. O yüzden az ama öz aksiyona hazırlanmanız çok daha makul bir beklenti.

Filmi izleme sürecinde aklınıza bir çok şey gelebilir. Bu film birçok açıdan, farklı alt okumalarla incelenebilir elbette. Ama baskın olanı, daha doğrusu gözümüze biraz fazlaca sokulanı dünyada tek bir İncil’in kaldığı ve bu incilin Eli adlı siyahi bir Amerikalı tarafından korunduğu, korunmak istendiği. İnsana ister istemez Mesih’i hatırlatıyor. Öte yandan İncil’i kendi kişisel ve acınası insani istekleri doğrultusunda kullanmak isteyen bir de kötü karakterimiz var ki kendisini Deccal’in ta kendisi olarak kabul edebiliriz.

Müslüman tarafımızı çalıştırıp neden Hristiyanlık, neden incil sorularını sormadan önce, filmin dini temasından uzaklaşıp, insani yanını görmek filme yaklaşım açısından çok daha mantıklı olacaktır. Kaldı ki Eli bile çok önemli bir sahnede kitaptan vazgeçebilecek kadar ileri gidiyor ( daha fazla söylemem, sürpriz J ). Eğer kendinizi yeterince perdeye verebilirseniz, orada yaşadığını zanneden insanların yerine bir saniyeliğine kendinizi koyabilirseniz, amaçsızlıkları karşısında nefesinizin dahi daraldığını hissedeceksiniz.

Peki bu amaçsızlık içinde Deccal adını verdiğimiz karakterimiz, İncili neden bu kadar çok ele geçirmek istiyor? Kafaları boş bunca insanın, yönlendirilmek için koyun gibi bekleyen bu kadar boş beyinin İncil gibi bir kitapla, kısacası Tanrı vaadiyle, o dünyada neden var olduklarını açıklayan bir metinle yönlendirilmeleri ve insanoğlunun güce olan düşkünlüğüne hizmet edecek olmalarını tahmin etmek çok da zor olmamalı.

BU PARAGRAFI FİLMİ İZLEMEDEN OKUMAYIN!

Eli karakterinin gözlerini görmediğini öğrendiğimizde yaşadığımız sarsıntıyla o anda karakteri baştan tekrar inceleme fırsatını bulamıyoruz belki. Ama filmin başından itibaren müthiş yöne bulma becerisi, inanılmaz dövüş teknikleriyle insanları görmeden alt etmesi, ve kendine ateş edildiğinde dahi kurşunların bir şekilde ıskalaması başlı başlına bu karakterin İncili bulması ve onu yeniden basım için koruma görevini üstlenmesinin gözümüze gözümüze sokulduğunu farkediyoruz. Film bu açıdan biraz fazla dini bir metin olarak görülebilir, ama işin insani tarafına baktığımızda (her ne kadar bu bile dini kaçsa da) tüm bu ümitsizliğine, körlüğüne, kalp kırıklığına rağmen, Eli Tanrı’dan asla ümidini kesmiyor, ve filmin başında İpod’undan dinlediğimiz şarkıyla bunu bize kanıtlıyor:

and how can you mend a broken heart? (Kırık bir kalbi nasıl düzeltebilirsin)
how can you stop the rain from falling down? ( yağmuru nasıl durdurusun)

how can you stop the sun from shining? (peki ya güneşin parlamasını)

what makes the world go round?(Dünya nasıl dönüyor)

how can you mend a this broken man?( Bu umutsuz adamı nasıl iyileştirebilirsiN)

how can a loser ever win? ( Bir kaybeden nasıl kazanabilir)

please help me mend my broken heart and let me live again
(Lütfen kırık kalbimi tamir etmem için bana yardım et ve bana yeniden hayat ver)

Tüm bu mesih, deccal kapışması, İncilin korunma çabası, az ama öz aksiyon sahneleri, umutsuzluğun içinde dahi ufacık bir ümit arayışıyla geçip giden filmin sonunda Kuran-ı Kerim’i de bir şekilde görebileceğiniz haber vererek yazımı sonlandırmak istiyorum. Sevgililer günü arefesinde vizyonu bu kadar anlamsız filmler basmışken, derin ve içten içe rahatsız edici bir film izlemek istiyorsanız The Book Of Eli keşfetmeniz için sizi bekliyor. Gülmek, eğlenmek ve sevgilisiyle romantik şeyler izlemek isteyenler, sizi diğer salonlara alalım.
YAZAN: ALPER KURT

6 yorum:

Adsız dedi ki...

güzel olmuş izleyeceğim

Adsız dedi ki...

bu filme gideceğim ama sinemada oynuyor mu acaba türkiyede

Alper Kurt dedi ki...

Oynuyor tabi ki, neden oynamasın. beyazperde.com a bakarsanız, şehrinizde oynayıp oynamadığını görebilirsiniz.

Alper Kurt dedi ki...

Oynuyor tabi ki, neden oynamasın. beyazperde.com a bakarsanız, şehrinizde oynayıp oynamadığını görebilirsiniz.

kemal dedi ki...

recep ivedik ten de mi güzel;:)

Alper Kurt dedi ki...

Recep İvedik'i izlemedim, zaten bir halk ayısını üçüncü kez bir de üstüne para vererek izlemek pek akla yatkın değil.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails