Birinciysen birincisindir , ikinciysen hiçbir şey...

18 Temmuz 2010 Pazar

BÜYÜCÜNÜN ÇIRAĞI- YOK, BEN ALMAYAYIM.



Yaz geldi ya dökülüyor aksiyon filmleri birer birer. Güzide sinemaların, rahat koltuklu, serin ortamlı salonlarında adam gibi film izlemek isteyen bizler de fragmanları muhteşem, genel olarak içleri bomboş, potansiyelleri harcanmış filmleri izlemek zorunda bırakılıyoruz. The Sorcerer’s Apprentice de (Büyücünün Çırağı) acı ama bunun en güzel(!) örneği.

Öncelikle daha önce yapımcı ve dağıtımcı şirketlerin yönetmenlere nasıl da ket vurduğundan bahsetmiştim. Bu filmden sonra artık bu savımda yüzde yüz ısrarlıyım. Jerry Bruckheimer yapımı bir film izlediniz de filmi espri manyağı yapmayan bir karaktere şahit oldunuz mu? Bakınız Karayip Korsanları, Johnny Depp, Bakınız Pers Prensi, Jake Gylenhaal, Bakınız Büyücünün Çırağı, bizzat çırağın kendisi. Aynı şekilde Walt Disney’in dağıtımcısı olduğu filmlerde de artık Disney adından mı kaynaklanıyor bilmiyorum, karanlık, etkileyici bir atmosfer potansiyeline sahip tüm filmler bir sululuk, bir jelibonluk, bir çikolatalık tadını alıyor ve kalıyor öylece. Tim Burton en güzel yaptığı şeyi, dışa vurumculuğu, Alice in Wonderland’de sırf Disney’in etkisinden dolayı geri itmedi mi, hani Pers Prensi’nin o karanlık atmosferi. Büyücünün Çırağı tam ağzımıza layık bir görsel efektli aksiyon filmine dönüşecekken, en rezil romantik komedilerin eteğini çekiştirmekten bir türlü vazgeçemiyor.

Konumuz aslında Merlin’e ufaktan hayranlık besleyenler için ilgi çekici olabiliyor. Yalnız o kadar kötü işlenmiş ki neresinden tutarsanız tutun elinizde kalıyor. Merlin sanatını üç çırağına öğretir fakat ne hikmetse bu çıraklardan biri “kötüsün sen kötüsündür” ve tüm bu gücünden dolayı dünyayı yok etmeye çalışır. ( Ah be kötüler, tüm o gücü sırf dünyayı yok etmek için kullanmak nasıl bir andavallıktır söyler misiniz bana?) Merlinin diğer iki çırağı da kötü olana karşı durmaya çalışırken. İyi çıraklardan birini oynayan Monica Bellucci, kötü olanı içine alır (hemen yanlış anlamayın, çok ayıp). Bellucci’ye aşık olan Nicolas Cage ise kötü olan Bellucci’yi etkilemesin diye ikisini birden matruşka bebekleri gibi hapseder. Her matruşka bebeği katmanında bir kötü vardır. Merlin’in vasiyeti ise kendi kanında biri bulunana dek iyi çırak Nicolas Cage’in hiçbir şekilde ölmeyip o büyücüyü aramasıdır. 1000 yıl geçer Nicolas Cage gider bir tane şapşalı bulur. İşte bu şapşal espri yaparak dünyayı kurtaracaktır. Vesaire vesaire, şu şöyle yapmış bu böyle yapmış, çok iyi olmuş, çok da güzel olmuş? Hadi arkadaşım hadi. Bırakın sinemaya verdiğim parayı, zamanıma yazık yahu.

Bir karakter düşünün peşinde kurtlar varken bile delicesine espri yapabilsin. Bir film düşünün en heyecanlı yerlerde bile isteye filmin atmosferini sıfıra çekme becerisine sahip olsun. Bir sahne düşünün ATV’deki Selana dizisinin şapşallık sınırlarını zorlayacak, envai çeşit ev aletinin sizin yerinize temizlik yaptığı bir sahne olsun. İşte bu film bu sahne ve bu karakter bir araya gelince, yaratıcılığın son sınırlarını zorladığı envai çeşit muhteşem büyünün sadece tek tük sahnede görülebildiği, güzel kız ve ezik ama fizik konusunda muhteşem (niyeyse bu tipler hep böyle olur) bir dahi olan esas olamayan oğlanın aptallıklarıyla dolu bir savsata olarak karşımıza çıkıyor. Tek sevindiğim nokta Nicolas Cage, Alfred Molina ve güzeller güzel Monica Bellucci’yi görebilme şansına erişebilmemdi. Potansiyeli gerçekten büyük olan bir filmin en kötü filmlerde ancak bulunabilen sahnelerle harcanmasına tanık oluyoruz arkadaşlar. Yazık.

Bu aralar sinemada izlenecek adam gibi filmler yok arkadaşlar. Hollywood ise gerçekten tükenmiş durumda. Allahtan Nolan gibi yönetmenler var da arada tek tük filmler gelebiliyor. Paranızı ve zamanınızı bu filme harcamayın. Onun yerine saklayın INCEPTION filmi geliyor. Kötü olma olasılığı yok.

İyi Seyirler.


Alper KURT

2 yorum:

Unknown dedi ki...

Çok Saçma Bir Yazı Olmuş herkesin yaptığını eleştirmek yerine daha iyilerini koysalar bide gam yemeğeceğim yani.
Gariptir ama insanlar hep laf olsun diye birbirlerini eleştirirler ve yaptıkları sadece uydurma kulaktan dolma şeylerden ibrettir.
Arkadaşım soruyorum sana bu filmde oynayan herhangi biri senin küçükken kabusun mu oldu?
Çünkü O kadar tutarsız eleştirmeler yapmışsın ki ben daha diyecek bir şey bulamıyorum! Pes!!

Alper KURT dedi ki...

Sevgili Başak,

Umarım "samimi" bir şekilde hitap ettiğim için seni kızdırmamışımdır. Nereden geliyor bu samimiyet dersen yazdığın yorumun sertliği bu cesareti verdi diyebilirim.

Aslında yazıya bakacak olursak "tutarsız" bir yazı demek biraz acımazsızca olur çünkü filme karşı olan olumsuz duygularımı yazının daha ilk satırlarından başlayarak son satırlara kadar sürdürdüm. Yukarıda yazdıklarımı burada yineleyecek değilim. Potansiyeli inanılmaz bir şekilde harcanmış bir film olmuş. İşin ilginci laf olsun diye bir yazı yazmış olsam bu derece kötü bir filme böylesine uzun bir yazı yazmam da manasız kalırdı. Eğer filmi izleyip de eleştirdiğim noktalardan bir tanesini dahi bulamadıysan ben de sana diyecek bir şeyler bulamıyorum. Çünkü ben filmi tutarlı ve destekli bir şekilde eleştirirken sen benim yazımı yererken herhangi bir desteğe dayanmadan "PES!" demeyi uygun görmüşsün. Madem bu derece kötü buldunuz yazıyı, umarım daha destekli yorumlarla beni böylesine kötü (!?) yazılar yazmama konusunda aydınlatmanızı rica ediyorum.

Saygılarımı sunuyorum.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails