Birinciysen birincisindir , ikinciysen hiçbir şey...

30 Haziran 2010 Çarşamba

Kotyora



Bölüm I

‘Lütfen Radolf, lütfen, sana yalvarıyorum bunu yapma, yapmak zorunda değilsin, lütfen.’

Kelimeler çıkarken ağzından, Asuela’nın ela gözleri yaşlarla doldu. Sevdiği adamı kaybetme düşüncesi onu her şeyden çok korkutuyordu.

1.85 boylarında, iri yarı, tüm bedeni kaslardan oluşan adam, bütün ihtişamını gölgede bırakan kısık bir sesle‘Yapmak zorundayım, başka çarem var mı? Var oluşumun bundan başka bir amacı var mı?’dedi.

Asuela, ne kadar yalvarırsa yalvarsın Radolf’u ikna edemeyeceğinin farkındaydı ama yine de hıçkırıkları taş odanın duvarlarında yankılandı:

‘Radolf, kaybetme ihtimalin olduğunu biliyorsun değil mi? Bunu bana nasıl yaparsın? Lütfen, yüzüme bir bak, gözlerime bir bak. Eğer sen öl...’’

Radolf cümlenin tamamlanmasına tahammül edemedi:

‘Bir gün bu anın geleceğini ikimizde biliyorduk Asuela. Bu yüzden beni suçlamayı kes artık, cesaretimi kırıyorsun ve şu an en çok ona ihtiyacım var. Kaybetmeyeceğim, merak etme.’

Genç adam, duvarda asılan kusursuz zırhını ve miğferini indirdi, masanın üzerine bıraktı. Meşalenin ışığında zırhına yansıyan suretine baktı. Nitekim bu kendini son görüşü olabilirdi. Ensesine kadar uzanan kahverengi saçlarını topladı ve zırhını giydi. Zırh, var olan asaletine ve çekiciliğine ayrı bir ihtişam katmıştı. Artık neredeyse savaşmaya hazırdı. Tahta sandalyenin üzerinde kafasını öne eğmiş, sessizce ağlayan Asuela’nın yanına gitti, yere çömeldi, sapsarı saçlarını öperek başını kaldırdı.

‘Asuela, seni... ‘. Ağlamamak için yutkunmuştu. ‘Seni herşeyden çok seviyorum, sen, gözlerin, güzel yüzün, bedenin, şu muhteşem güzelliğin... Sen benim herşeyimsin. Ama bunu yapmak zorunda olduğumu biliyorsun, eğer yapmazsam, bu sevdiğin adam aşağılık bir mahluktan öte bir şey olmayacak. Tarih beni ve korkaklığımı anlatacak. Hadi şimdi ayağa kalk ve yanımda ol, hayatta kalabilmek için sana ihtiyacım var.’

Asuela yavaşça doğruldu, Radolf’un yüzüne baktı ‘ Bir erkek için ne kadarda güzelsin’ dedi içinden. Yüzünü ellerinin arasına aldı, okşadı, kendisine doğru çekti ve uzunca dudaklarından öptü. ‘ Ne olur Radolf, ne olur, beni sensiz bırakma’.

Masada duran miğferi aldı ve uğur getirsin diye kendi elleriyle, büyülü olduğuna inandığı bir kaç şey söyleyerek taktı genç adamın kafasına. Oysaki Radolf’un büyüden çok daha fazlasına ihtiyacı vardı: ‘Cesaret’

Radolf odanın kapısını açtı, dışarı çıktı, sadece bir kaç meşale ile aydınlatılan uzun koridorda yürürken, Asuela’nın hıçkırıkları zırh sesiyle kayboldu. Radolf ne yıllardır alıştığı zırh sesini ne de Asuela’nın sızlanışını duyuyordu. Aklında tek bir şey vardı ‘ Acaba o sıcak dudakları bir daha öpebilecek miyim?’.

Koridorun sonuna vardılar. Arenanın kapıları ardına kadar açılırken görevli asker: ‘ Lord Radolf ’ diye bağırdı. Radolf arenanın ortasına doğru yürüdü ve gökyüzüne doğru bakarak tüm içtenliğiyle tanrıya yakardı: ‘ Bana cesaret ver tanrım, sadece cesaret, geriye kalan hiç bir şeyine ihtiyacım yok’

Çok geçmeden karşı kapı açıldı ve asker: ‘ Lord Bardolf’ diye bağırdı. Rakibi de tıpkı kendi boylarında, iri yarı bir adamdı. Arenaya doğru yürüdü ve Radolf’un tam karşısında durup gökyüzüne baktı: ‘ Tanrım bana cesaret ver’.

Kotyora’nın gelmiş geçmiş en büyük iki savaşçısı, şimdi heryerinde işlemeleri olan muazzam zırhlarıyla güneşin altında kavrulurmuşçasına parlıyor, bütün görkemiyle arenanın tam ortasında duruyorlardı. Altın miğferlerinin başlıklarını açıp, uzun bir süre, hiç bir şey söylemeden birbirlerine baktılar. Neredeyse tüm Kotyora arenadaydı ve tek çıt çıkmıyordu. Sonunda Bardolf konuşmaya cesaret etti ‘Hoşçakal Radolf’ dedi. Gözleri dolmuştu. Radolf aynı hüzünle karşılık verdi:‘Hoşçakal Bard’. Bu iki veda sözcüğünden hemen sonra aynı anda birbirlerine sarıldırlar.

O anda tarihin en eski şehri Kotyora, hiç görülmemiş bir olaya tanıklık ediyordu . Bu düellonun küçük bir oyun olduğunu düşünen çocuklar hariç neredeyse herkes ağlamaya başlamıştı. Seyirciler ilk kez birinin tarafını tutmuyordu. Daha önce birçok defa, aynı düello bu arenada yapılmışt. Ozamanlar, rakipler yine birbirlerini tanısalar da, hepsinin içini akıl almaz bir hırs ve kin kaplamıştı. Bu düello hepsinden farklıydı ve sonucu ne olursa olsun, Kotyora’nın üzerine bir daha hiç gitmeyecek bir hüzün çökecekti.

Arena görevlisi: ‘Vakit geldi, güneş tam tepede, düello... Başlasın...’ demese iki şövalye birbirinden ayrılmayacaktı. Sarılmayı bıraktılar ve miğferlerini kapatmadan önce bir kez daha uzun uzun bakıştılar. O an birdaha hiç gelmeyecekti.

‘Kılıçların başına’ dedi görevli. İki asker sırtlarını döndüler ve yarıya kadar toprağa saplanmış kılıçlarının yanına gittiler. Kocaman elleri devasa kılıçlarının sapında, bedenleri kılıçla tıpkı bir yay konumunda, sırtları dönük bekliyorlardı.

Görevli: ‘Kılıçlar arşa’ derdemez, iki asker tıpkı kınından çeker gibi çekti eski dostlarını kavrulan topraktan. Yüzlerini dönüp aynı anda koşmaya başladılar ve iki devasa kılıcın ilk buluşması sessiz arenada yankılandı. Bir buçuk saat boyunca iki asker de bildiği her numarayı denedi, ama Radolf saldırdığında Bardolf nereye kaçacağını çok iyi biliyor ve Bardolf saldırdığında aynı şeyi Radolf yapıyordu. Sonunda ilk Darbe Radolf’tan geldi. Öne doğru yaptığı bir saldırıda, kafayı hedef almış gibi gösterip inanılmaz bir çabuklukla hamlenin yönünü sol kolunun altına doğru değiştirdi. Bu hareket zırhı parçalamıştı ve daha Bardolf kılıcını aşağı indiremeden aynı yerden yukarıya doğru bir darbe daha aldı. Bu defa etinin kesilmesine mani olamamıştı. Acıyla haykırdı ve geriye doğru sendeledi. Radolf bu anın Bardolf’un kafasını uçurmak için iyi bir bir zaman olduğunu biliyordu, kılıcını kafa hizasına kadar kaldırdı, öne doğru bir adım attı ama vurmadı. Bardolf hemen doğruldu. Bu tereddüt şimdilik onun hayatını kurtarmıştı.

Kan bardolf’un zırhından ince bir çizgi halinde ama bir okadarda hızlı bir şekilde akıyordu. Acının verdiği öfkeyle, adeta kükreyerek Radolf’a doğru saldırdı, kılıcını çok büyük bir güçle sağ bacağının üzerinden çaprazlama kafasına doğru savurdu. Darbe okadar güçlü gelmişti ki, Radolf dayanamayacağını anladığında, Bardolf’un kılıcını bütün gücüyle yukarıya itti. Ne olduğunu anlayamadan ğöğsünde derin bir acı hissetti, Bardolf çabucak yeni bir hamle yapmış ve yeniden öyle bir savurmuştu ki kılıcı, tek hamlede Radolf’un hem zırhını hem de göğsünü kesmişti. Bir an acıyla sersemledi. Bardolf dinlenmesine müsade etmese o an canını alabilirdi.

Savaş hiç yavaşlamadı. Kotyora’da tarihin en şerefli düellosu yapılıyordu. Birçok kez, iki asil şövalye de savaşı ebediyen bitirecek fırsatlar bulsa da, ne birbirlerinden ayrılmaya niyetleri vardı ne de canlarına kıymaya cesaretleri. Yıllardır kaç kişinin canını hiç terettütsüz almış, ne savaşlar kazanmış ve kaç kez birbirlerinin hayatlarını kurtarmışlardı, Tanrı bilir. Sırt sırta savaştıkları o günlerde bile, bir gün bu kaçınılmaz sona geleceklerinin farkındaydılar. Kendilerinden önce de bu böyleydi, sonra da böyle olacaktı...

Bölüm II

Ve savaş bu şekilde, ikisinin de zırhında sağlam yer kalmayıncaya kadar, tam üç saat boyunca devam etti. Parçalanmış zırhları, açılan yarıklardan akan kanlarla adeta kızıla boyanmıştı ve artık ikisi de oyunun sonuna yaklaştıklarının farkındaydılar. Son hamle Radolftan geldi. Kılıcını bir mızrak gibi karnında sabitleyerek ileriye doğru hızla atıldı. Amacı kılıcını kaldırdığı anda tüm bedenini bir yılan gibi ters yöne kıvırıp Bardolf’u karnından sağ omuzuna kadar kesmekti. Eğer yeterince kıvrak davranabilirse Bardolf’un bu saldırıyı karşılayacak gücü kalmadığını biliyordu. Kendisine bu kadar güvenmeseydi, bu hamleyi yapacak gücünün kalıp kalmadığını da düşünebilirdi. Ama düşünmedi. Okadar hızlı atılmıştı ki, Bardolf saldırının yönünü gerçekten farkedemedi ama Radolf’un yaralı ayağı bu denli güç gerektiren bir saldırıyı kaldıracak durumda değildi. Sağ ayağına yüklenir yüklenmez sendeledi ve Bardolf hızla yarım adım kadar sola kaydı. Radolf’un devasa kılıcı boşlukta savruldu. Bu onun için ölümcül bir hataydı. Bardolf kılıcını Radolf’un karnına soktu, önce sert zırhın parçalanma sesi, ardından Radolf’un acı çığlığı duyuldu. Bu seferki sıradan bir kesik değildi. Radolf’un karnı tamamen parçalanmıştı. Kılıcına dayanıp ayakta kalmaya çalışsa da olduğu yere yıkıldı.

Arenanın köşesinden acısı tarif edilemez bir çığlık yükseldi.

‘Raaadoooolf’

‘Asuela ne yaptığını bilmeden bağırıyordu. Saatlerdir sevgilisinin parçalanmasını izliyordu ve bu seferki hepsinden daha kötüydü.

‘Raadooolf, hayır Radolf hayır, ne olur ölme, sakın ölme, ölme Radolf, ölme, lütfen ayağa kalk. Radolf, sana söylüyorum, lütfen kalk!’. Muhafızlar arenaya girmesine müsade etmediler, zira son darbe henüz vurulmamıştı. Asuela çaresizce dizlerinin üzerine çöktü, birazdan her şeyini kaybedecek, sevdiği adam, aşkı gözlerinin önünde ölecekti. O anda attığı o pervasız çığlık asırlar boyu, tüm hüzünlü aşk hikâyelerinin vaz geçilmez parçası olacaktı: ‘Radolf beni bırakma ne olur, beni bırakma, yalvarırım bırakma…’

Radolf Asuela’nın haykırışlarını duyuyor ama cevap verecek güç bulamuyordu. Üstelik bir daha ayağa kalkamayacağını da biliyordu. En azından son bir kez Asuela’yı görebilmek için, geriye kalan son gücünü miğferini açmak için kullandı.

Arenanın ön tarafında kendisine bakan bir çift göz buldu. Sapsarı bedeniyle, Radolf’un güneşi onun için son kez parıldıyordu. Ela gözlerine tarif edilmez bir hüzün, aşk ve pişmanlıkla baktı. İçinden, bu pişmanlığı anlatan son sözlerini söyledi: ‘Ne olursa olsun senden vazgeçmemeliydim. Ben... Ben... Seni kaybetmeyi göze alabilecek kadar aptal bir adamım…’

Asuela hala çaresizce ağlıyor ve boşyere yalvarıyordu. Boş yereydi çünkü bedeninde kan kalmayan Radolf artık onun söylediği hiç bir şeyi anlamıyordu. Yavaş yavaş Asuela’nın görüntüsü bulanıklaşıyor, sanki her geçen saniye biraz daha uzaklışıyordu. Gözlerinin önünde artık gerçeklikten çok, Asuela’yı öptüğü o son anın hayali vardı. Ela gözlü prensesin dudaklarının sıcaklığnda yaşamdan yavaş yavaş ayrılıyordu.

Bardolf, Radolf’a doğru iki adım attı, miğferini çıkardı, bütün Kotyora gibi o da ağlıyordu. Ensesine kadar uzanan kahverengi saçlarını tıpkı Radolf gibi toplamıştı. Kendi kılıcını yere attı ve rakibininkini aldı, sapını iki eliyle kavrayarak göğsüne kadar kaldırdı, bir an duraksadı, Radolf’un yüzüne baktı ve kılıcı kardeşinin tam kalbine sapladı. Yere doğru çömeldi, kardeşinin açık gözlerini kapatırken, gözyaşları Radolf’un yüzüne damlıyordu: ‘Hoşçakal, abi’

Ve artık Bardolf, Kotyora imparatoruydu.

YAZAN: Sefa Eren Kurt

9 yorum:

Redvidigal dedi ki...

wauuuvvvv!!! Bir çırpıda hüzünlenerek okudum.Çok dramatik oldu:( Ellerine sağlık Eren çok güzel olmuş

Adsız dedi ki...

gayet başarılı buldum.etkileyici ve sürükleyici.ellerinize sağlık

Unknown dedi ki...

Az biraz eğlendiyseniz ne mutlu bana :)

Adsız dedi ki...

Yazıyı tahlil etmek bana ve bu güne nasipmiş:) şimdi bu nacizane edebiyat parçasını esaslı bir şekilde olması gerektiği yere hakiki edebiyata çevrilmeli diye düşünmekteyim. yani Alper Kurt namlı şahsın "her şey eğlencedir, çerezdir" düşüncesinin tesirinden kurtulup, yazıda bulunan edebi gücü, daha büyük eserler yazmak adına kullanabilirsen ne ala senin için, ne ala Türk edebiyatı için... Türk edebiyatında yeni bir güneş doğdu, EREN KURT:) böyle başlıkları okumak ümidi ve duasıyla... İsmail KOÇ

Adsız dedi ki...

Black - Berry Play - Book by RIM is at price of Rs
32000 for 16GB model. The thinking is much cases are questionable to be settled within large bags time
you length. Sources demonstrate that this newly designed solution designed
to offer a streamlined framework for enterprises to unfurl mobile apps for Blackberry Play - Book tablet users within the organization.


Look into my website blackberry playbook review

Adsız dedi ki...

It is almost like starting from scratch without
reformatting the Apple - TV. s time to prop up the bottom of the Apple
- TV and expose all of its internals. One of the biggest changes is the fact that Apple has removed the permanent storage (hard drive)
from the device.

Here is my web site :: apple tv review

Adsız dedi ki...

The different models of phones, while all capable of making
calls, actually have very different features and capabilities for many different
uses. Interestingly, the rise in sales of smartphones will
come at the expense of declining cell phone sales, currently 90% of the market.

It can also be used to quickly search Google or Wikipedia.


my website :: galaxy s4

Adsız dedi ki...

There is some great anti-virus and security software for
Android and many address the two issues in one.
Samsung, the New York Times, is reporting, is set to offer for sale the Samsung Galaxy S IV which will offer automatic scrolling by monitoring eye movements.

The design of the phone with slightly round configuration makes it common to the looks of the Samsung Galaxy Nexus.


my site :: samsung galaxy s3

Adsız dedi ki...

The Dell Streak packs in a 1GHz Snapdragon ARM-based processor made
by Qualcomm, 5MP autofocus camera with dual LED flash, VGA front-facing camera, integrated 3G + Wi-Fi, Bluetooth, and
a micro - SD expansion slot for up to 32GB of storage.
Here are just a few examples of the kinds of meditation we can
experience:. Sources demonstrate that this newly designed solution designed to
offer a streamlined framework for enterprises to unfurl mobile apps for
Blackberry Play - Book tablet users within the organization.


My web page: blackberry playbook review

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails