Birinciysen birincisindir , ikinciysen hiçbir şey...

22 Ocak 2010 Cuma

Özel Tim – Rio’da Kanlı Bir Gün



Her ne kadar gündemde yeni ve iyi filmler olmasına rağmen, bu yazımda ta uzaklardan, 2008 yılında bol bol ödüle layık görülen ve bu ödüller yüzünden sayısız tartışmalarla Rio De Janeiro’dan gelen bir filmden bahsetmek istiyorum. Televizyonlarda, özellikle samba zamanlarında, gördüğümüz güzel kızlar, enfes partiler, şaşalı danslarla hatırımızdadır Rio, ancak favela denilen devletin bile artık müdahale edemediği,kokuşmuşluğun sınırların ötesine ulaştığı varoşlardan hiç kimsenin haberi yoktur. İşte Özel Tim ( Tropa De Elite) adlı filmimiz, Rio’nun o görünmeyen ve bilinmeyen yüzünü tüm şiddetiyle kafamıza sıkılmış bir kurşun hiddetiyle gösteriyor.
Filme dair çok fazla açık vermek istemedim izlemeyenler için, ama ilk 50 dakikasında daha çok politik bir bakış açısı yakalayan yönetmen, kalan 50 dakikada hikayesini biraz abes kaçarak BOPE’un nasıl eğitildiği ve ardından gelen intikam hikayesi doğrultusunda anlatıyor. Göreceğiniz şiddet sahnelerinde gözlerinizi kapatmayacağınıza söz vermenizi istiyorum. Sıkı bir aksiyon severseniz, bu kalan 50 dakikada bir nebze dahi sıkılmayacağınıza garanti veririm. Ama politik yorumdan uzaklaşmaya başladığında benim gibi “n’oluyoruz arkadaş” tarzında tepkiler vermeniz olası. Bir diğer rahatsız edecek nokta ise hareketli kameranın çok fazla kullanılıyor oluşu, bir müddet sonra canınız sıkılabilir. Müzik kullanımı ve oyunculuk ise “Adamlar işi biliyor abi!” tarzında tepkilerinizi alacaktır.

Bir insanın davranışlarını karakteri değil, içinde bulunduğu ortam belirler.
Stanley Migran

Bu cümleye dikkat edelim, çünkü filmimizi ve içindeki karakterleri bu cümle dahilinde irdeleyeceğiz.
Öncelikle filmimiz adını Brezilya hükümetinin polis kuvvetlerinden ayrı olarak inanılmaz bir disiplin anlayışı altında yetiştirdiği Brezilya Özel Polis Kuvveti olarak da adlandırabileceğimiz BOPE adlı teşkilattan alıyor. Bu teşkilat favelalardaki suç unsurunu azaltmak ve bir nebzede olsa asayişi sağlamak için varlığını sürdürüyor. Filmimiz ise BOPE’un başındaki artık emekliliği gelmiş, stresten dolayı nefes darlığı çeken yüzbaşı Nascimento’nun ağzından anlatılıyor.
İlk sahnede varoşlarda verilen bir parti ve bu partiye o anki haliyle uyuşturucu ticaretine göz yummak için mevcut harçlıklarını almaya giden standart polislerin mahalleye girişlerini görüyoruz. Fakat bir yandan da iki polis arka mahallelerden dolaşarak olay mahaline uzak bir mesafede telaşla konuşlanıyorlar. Bir yandan da Yüzbaşı Nascimento’nun sözlerine tanık oluyoruz:
“ Rio’da denge, polisin rüşvetçiliği ile uyuşturucu liderlerinin kurşunları arasındaki pamuk ipliğine bağlıdır. Bu oyunda dürüstlüğe yer yoktur. Dürüst polisler varoşlara gittiğinde çok korkunç şeyler olur.”
Bir el silah sesi duyulur ve film bizi bu silah sesinin duyulduğu andan tam 6 ay öncesine götürür. İki dürüst polisimizin, yolsuz polis teşkilatına tüm saflıklarıyla katılıp geçen zaman zarfı içinde aslında işleyen sistemin nasıl da çarklarının dönmediğine tanık olmalarını yavaş yavaş görürüz. Neto ve Metias. Neto hırslı, polislik mesleğine gerçek anlamda hizmet etmek istiyor, Metias ise zekasıyla herkesin arasından sıyrılıyor. Ama gelin görün ki karşılarında gördükleri polis teşkilatı aslında hizmet etmek istediklerinden çok uzak.
Öyle ki; Polisler kendilerine tahsis edilen arabaların motorlarını satıp yerlerine eski, bilmem kaçıncı el motor takacak ( Muhtemelen yine rüşvet karşılığında), yine aynı arabanın teybini çalıp satacak, yıllık izin isteyen meslektaşlarından dahi rüşvet alacak kadar aşağılık durumdular. Herkesin kendi bölgesi var, ve ister inanın ister inanmayın bu bölgelerden bırakın koruma isteyen halk için bir mafya gibi koruma ücreti almayı, mevcut cinayet istatistiğini düşürmek için cesetleri birbirlerinin bölgelerine kuryelerle taşıttırma yarışı dahi vuku bulmuş durumda. Yine de tüm bu pislik içinde dahi yönetmenimiz polislerin düşük maaşa ve favelalardaki yerel milislerin(??!) teçhizatlarından daha düşük kalitede donanıma sahip oldukları için bu yola başvurduklarını satır arasında söylemeden edemiyor.
İki dürüst polisimiz içlerinde bulundukları duruma tüm iyi niyetlerine rağmen yavaş yavaş uyum sağlamak zorunda kalıyorlar. Matias bir yandan hukuk okuyor, bir yandan da tüm saflığıyla tüm polislerin kötü olmadığını beraber okuduğu zengin sınıf arkadaşlarına, tüm zenginliklerine rağmen uyuşturucu tacirliği yapan zengin züppelerine kanıtlamaya çalışıyor. Ama işlerin foucault okumak, “Gücün fakirlere ve suça zorlananlara karşı kullanılması” üzerine felsefik araştırma konularını sınıf dahilinde tartışmayla yürümediğini anlaması uzun sürmüyor.
Bu noktaya kadar filmimiz genelde favelalardaki pisliği, polis teşkilatının kokuşmuşluğunu ve BOPE’un olaylara müdahale edişini haklı ve haksız yollarla göstermeye çalışıyor. Sebeplerini irdeliyor. Favelaların bugünkü duruma nasıl geldiğini ufak bir araştırmayla öğrenebilirsiniz. Şiddetin inanılmaz boyutlarda kol gezdiği bu semtlerde polis teşkilatının hiçbir sözü yok. Ama ya BOPE’un ? Bu adamlar öyle sıkı yetiştiriliyorlar ki onlar operasyona başladığı anda kelimenin tam anlamıyla ortalık sessizleşiyor. Fakat burada sorulması gereken soru, uyuşturucu ticaretinin ve kanunsuzluğun her gece bu varoşlara yapılan baskınlarda gerçekleştirilen öldürme olayları sonucunda ne kadar azalıp azalmayacağı. Ya da BOPE’un uyguladığı şiddetin gerçekten gerekli olup olmadığı? Öyle sözler var ki karar verme aşamasında işin içinden kolay kolay çıkamıyorsunuz.
Bakınız birkaç örnek:
(bope'un öldürdüğü kişinin arkadaşıyla geçen konuşma)
- kim öldürdü onu?
- bilmiyorum.
- bal gibi biliyorsun. söyle
- sizden biri.
- bizden biri mi?
- onu öldüren sensin, seni ibne. bu boku sermayeye çeviren sensin.

(mahalleye baskın sırasında çete liderini bulmak için geçen konuşma)
- baiano nerede?
- bilmiyorum.
- baiano nerede? çabuk söyle.
- bilmiyorum.
- matias, bu adamlara sert kullanmalısın, anladın mı?
... (bilimum organa atılan tekmeler, burnun kırılması, sonra kafaya poşetin geçirilip burundan akan kanla nefesin kesilmesi)
- nerde dedim.
- playboy'un sizin adamlarınızdan olduğunu bilmiyordum.
Filmi izlerken kendinizi taraf tutarken bulacaksınız, buna şüphe yok! Ve muhtemelen BOPE timi polislerinin kelle koltukta, yoğun streste altındaki operasyonlarından etkilenerek tutacağınız taraf hiç kuşkusuz belli olacak. Yalnız önce bir durup, mevcut tabloya şöyle bir bakın. Yerlerinden zorla edilmiş ülkenin nüfusunun %30’unu oluştaracak büyüklükte bir grup insan, işsizlik had safhada, polis teşkilatının durumu ise onlardan hiç farklı değil, ve BOEP’un azımsanmayacak şiddetinin insanlar üzerinden zorlukla uygulanmasını gerektiren pis kokulu durumlar. Çerçeve içine sığmayan bir resmin köşelerinin kırpılarak yerleştirilmesinden hiçbir farkı olmayan bir tablo. Matias’in bu kadar mülayim bir insanken kendini bir anda insan öldürürken bulması, Yüzbaşının bir aile babasıyken saha da tam bir canavar haline gelmesi…
Hangi karakterde yaratılmış olursanız olun, bu çerçevenin içine rastgele bir köşeden girmek istediğinizde bile bir parçanızı o çerçeveye göre uydurmak zorunda kalmanız gerekecek. Bu durumda kimi suçlayacaksınız, çerçeveyi mi, yoksa kendinizi mi? Belki biraz sert bir soru oldu ama, bana göre filmin anlatmak istediği tam da bu. Özellikle son sahnenin, son saniyesinde tuttuğunuz tarafı kaybetmeniz ve soruyu kendinize sormanız kuvvetle muhtemel. Son yılların en iyi filmlerinden birisiyle karşı karşıyasınız arkadaşlar. İzlemeden geçmeyin.
NOT:Daha rahat açılarla ama aynı rahatsız edicilikte ve aynı konu dahilinde bir film izlemek istiyorsanız “Tanrı Kent” filmini de tercih edebilirsiniz.
YAZAN: ALPER KURT

10 yorum:

Redvidigal dedi ki...

Alper sen böyle bilmediğimiz filmleri tanıttıkça biz ne kadar az bildiğimizi öğreneceğiz:)bu filmi de listeme ekledi

Alper Kurt dedi ki...

İzle tabi Murat efendi :) Bak ben daha ne filmler anlatacağım size :)

Unknown dedi ki...

Ben de listeme ekledim, ama liste hayli kabardı vizelerden fırsat buldukça eritmek lazım listeyi :D

Unknown dedi ki...

Bu arada yorumu yazana kadar da canım çıktı, google hesabı falan nedir yahu :D Daha güzel bir sistem istiyoruz site yöneticilerine duyurulur :)

Alper Kurt dedi ki...

Eren'e katılıyorum arkadaşlar, madem düzenli olarak yazılar yazılıyor, ya blog sayfasını daha düzenli olarak düzenleyelim, ya da yıllık belli bir ücret karşılığında gerçek bir websitesine geçiş yapalım. Ben varım. Cebimizden yıllık çıkacak para 100 lirayı bulmaz.

sinemasever dedi ki...

Bir sinemasever olarak yazıyı uzun da olsa zevkle okudum..Fakat filmi nerden bulup izleyeceğiz acaba??Bi de bu film savaş filmi mi yoksa bilim kurgu mu nedir?

Alper Kurt dedi ki...

Filmi zor da olsa D&R'larda bulabilmeniz olası. ŞAyet bulamazsanız torrent yoluyla edinmeniz gerekecek. Bu arada sanırım yazılarımı biraz kısaltmam gerekecek. Ki bu yazıda daha değinmediğim o kadar çok şey vardı ki... ühühü.

REDVİDİGAL dedi ki...

Alper'cim bu anlamda her türlü fedakarlığa hazırız ama biliyorsun ki bu işlerin nasıl yürüdüğünü pek bilmiyoruz.Ufuk'la en kısa sürede görüşüp bu olayı çözelim:)

Alper Kurt dedi ki...

İlla paralı olmak zorunda da değil tabi ki ... daha kullanışlı bloggerlar var. Yine de son lafı Büyük Tosun söyler :) Ama en azından şu yorum yazma bölümünü insanların görebileceği bir şekilde ayarlasak süper olur. Bir de tosunum Murat ve Bana da moderatörlük yetkisi versen de biz de yazıları daha iyi düzenlesek, kendi kendimize eklesek... Böyle sığıntı gibi hissediyor insan :D

Redvidigal dedi ki...

Alpercim zaten patronla konuştuğumuzda senin siteye bizden iyi bakacağını dile getirmiştik:)Patronun yoğunluğu azalsın sana verir yetkiyi:)

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails