Birinciysen birincisindir , ikinciysen hiçbir şey...

31 Ocak 2010 Pazar

TAM TAKIM OLMAK



Fenerbahçe , eksiklerinden dolayı çok zor geçmesi beklenen karşılaşmada Sivasspor’u çok rahat bir oyunla 5 – 1 yendi.90 dakika boyunca eksiklerine rağmen ne yaptığını bilen , ciddiyetten taviz vermeden oynayan bir takım vardı sahada.Bu maç arzuladığım mücadele ve saha içi disiplin anlamında beni çok etkiledi.

Ben dahil bir çok kişi kış kıyamet bir saha bekliyorduk. Ama Sivasspor sezon başında yaptırmış olduğu alttan ısıtmalı sahayla Şükrü Saracoğlu’na nazire yaptı.

KRİTİKLERİM

  1. Fenerbahçe ligin 19. haftasında deplasmanda karşılaştığı Sivasspor’u 5 – 1 yenerek liderliğini sürdürdü.Fenerbahçe’nin gollerini 31. ve 56. dakikalarda Semih Şentürk , 67. ve 70. dakikalarda Uğur Boral ve 84. dakikada Gökhan Gönül attı.Sivasspor‘un tek golü Mehmet Yıldız’ dan geldi.
  2. Sivasspor karşılaşmasında cezalı olan Emre , Cristian , Andre Santos ve Lugano ‘ nun yerine Selçuk , Özer , Uğur ve Deniz oynadı.Ayak topuğunda rahatsızlığı olan Guiza ‘ nın yerine ise Semih oynadı.
  3. Maçın başından sonuna kadar Fenerbahçe ‘ nin ezici bir üstünlüğü vardı.Bunda Sivasspor’un mücadele gücünden yoksun olması ana faktördü.Ama Fenerbahçe’ nin yedek futbolcularının kendilerini hazır tutmaları , şans verilirse neler yapabileceklerini göstermeleri bu ezici üstünlüğün sebeplerindendi.Yedek futbolcuların bu formu 3 kulvardaki mücadele için umut verici bir tablo.
  4. Fenerbahçe ‘ de iyi oynayan futbolcular içinde Semih ve Uğur ön plana çıktılar.Semih attığı 2 gol , verdiği paslar ve yaptığı koşularla Fenerbahçe ’ nin öne geçmesini sağladı.Zaten geçen haftaki Denizlispor maçındaki mücadelesiyle formunun yükseldiğini göstermişti.Attığı ilk golü hamile olan eşine hediye etti.İkinci attığı golden sonraki sevinciyle de formasını öperek beni yanıltmamış oldu.Bu sevinciyle taraftarlara Fenerbahçe ‘ yi ne kadar sevdiğini göstermek istedi.Ayrıca bu hareketiyle yönetime de dolaylı yoldan tepkisini göstermiş oldu.

  1. 3. ve 4. gollerin sahibi Uğur Boral ‘ la Fenerbahçe maçı kopardı.Bu goller birbirinin kopyasıydı.Gollerde Abdurahman’ın büyük hatası vardı.Ancak Uğur’un hiç beklenmedik şekilde sağ ayağı ile yaptığı sert şutların da hakkını vermek lazım.Zaten Uğur maç sonrası yaptığı açıklamada antremanlarda özellikle bu hafta sağ ayağıyla şut çalıştığını söyledi.Bunun da karşılığını atmış olduğu iki golle aldı.

  1. Sivasspor’da Mehmet Yıldız aylardır uzak kaldığı formasına attığı golle kavuşmuş oldu.Sakatlığından önceki performansına ulaşması için en az 3-4 maça ihtiyacı var.Bu arada uzaktan atmış olduğu gol kendisinden hiç beklenmeyecek bir goldü.Yaklaşık 25 metreden attığı şut sağ üst köşeden ağlarla buluştu.Bu şut kaleci Volkan ‘ ı çaresiz bıraktı.

  1. Fenerbahçe’de Bilica’nın sinirlerine hakim olması gerekiyor. Bu siniriyle pimi çekilmiş el bombasından hiçbir farkı yok.Her an kendini ve takımını yakabilir.Bunun örneği Galatasaray maçında yaptığı hareket ve aldığı cezadır.Sivasspor karşısında da Nabil Taider’e yapmış olduğu hareket çok tehlikeliydi.Rakibin diz kapağına sallamış olduğu tekmesi kırmızı karta mal olabilirdi.Hakem Kuddusi Müftüoğlu pozisyonu görmüş olsaydı maçın seyri bambaşka bir şekilde olurdu.

  2. Yazan:REDVIDIGAL

30 Ocak 2010 Cumartesi

EFES BİLDİĞİMİZ GİBİ...



1-Efes Pilsen BBL’in en önemli deplasmanlarından olan Banvit karşısında zaman zaman hücumda çok zorlansa da rakibini 57-51 yendi.

2-Bu galibiyetle Efes Pilsen üst üste olan galibiyet serisini 14 maça çıkardı.

3-Efes Pilsen’de hücum anlamında ön plana çıkan oyuncu Shumpert’tı o da 11 sayı atabildi.Banvit’te Barış Ermiş eski takımına karşı 15 sayıyla takımının ve karşılaşmanın en skorer oyuncusu oldu.

4- Barış sahada yeterince dakika alabilirse takımına çok faydalı oluyor.Bunu Karşıyaka ve Banvit’te ki oyunundan anlayabiliyorum.Eğer süre olarak sahada az yer alıyorsa bir şeylerin ispatı için kendini aşırı zorlayıp sahada çok hata yapıyor bunu Efes ve Telekom maceralarından çok iyi anlıyoruz.

Barış’ın çok hızlı ayakları ve bir guarda göre oldukça güçlü fiziği var.Bence Barış’ın bir büyük takım macerası daha yaşaması gerek.Ben onun yeteneklerine güveniyorum.

5-Real Madrid karşılaşmasında pek fazla rotasyon yapmayan Ergin Ataman bu karşılaşmada bizleri resmen rotasyon manyağı yaptı.

YAZAN: REDVIDIGAL

3 ALTIN PUAN


Hani takımların kritik galibiyetlerinden sonra "bu 3 puan altın değerinde" denir ya, Beşiktaş’ın Antalya karşısındaki galibiyeti de böyle bir galibiyetti. Olası bir puan kaybı Beşiktaş’ı ligden uzaklaştırır, yeniden bir araya gelmeye çalışan futbolcu taraftar bağını tümden çözerdi. Bu galibiyet Beşiktaş’ın lige tutunabilmek için ilk adımıydı. Bu galibiyet sonrası sırayla gelecek olan Gençlerbirliği,Gaziantep(d) ve Galatasaray maçları BJK’nin devam veya tamam diyeceğini gösterecek.Bakalım Mustafa Denizli şapkadan tavşan çıkarabilecek mi?

NOT:Dün akşam halı saha maçımla Beşiktaş-Antalya maçının çakışması sebebiyle maçı izleyemedim.O yüzden analizlerimi yapamadım

29 Ocak 2010 Cuma

EJDER KAPANI

Zalimleri affetmek, mazlumlara zulümdür

                                                           Sadi

Türk sinemamıza gün geçtikçe daha önce sektör içinde denenmemiş türlerden yeni filmler katılıyor. Bazen genç yönetmenleri görüyoruz, bazen de yönetmenlikte çok da deneyimi olmayan eski kurtları… Uğur Yücel’in Yazı Tura ve Hayatımın Kadınısın filmlerinden sonraki son filmi Ejder kapanı bir SERİ KATİL filmi olarak bizi karşılıyor. Eh, Türk Sinema tarihine baktığımızda seri katil filmi olarak bizi karşılayan çok da film yok açıkçası.

Başlıkta gördüğünüz vecizenin belki biraz sert olduğunu düşünüyorsunuzdur. Ama filmimiz işte tam bu vecize doğrultusunda ilerliyor. İstanbul Polis Teşkilatı’nda Cinayet Masası çalışanları olarak vuku bulan Uğur Yücel ve Kenan İmirzalıoğlu’nun af yasasından yararlanıp çıkmış tecavüzcü ve sübyancıların birer birer öldürüldüğü seri cinayetleri çözmeye çalışmalarını izlediğimiz bir film kısacası. Filmin başından itibaren iyi kurgulanmış hikayeyi, İmirzalıoğlu ve Yücel’in harika oyunculuklarını, sinemasal estetik açıdan hiçbir kusur taşımayan filmin ayakları sağlam yere basan ilerleyişine tanık oluyoruz. Cinayet mahalleri, işlenen cinayetlerin, işkence görüntülerinin insanı sıkmayacak, yer yer rahatsız edecek derecede filme yedirilmesi çok hoş. Bu konuda bir sıkıntımız yok.
Yalnız filmde muhtemelen yan karakter eksikliğinden kaynaklandığını düşündüğüm bariz bir açıklık var. İzleyicinin şüphelenebileceği o kadar az karakter çıkıyor ki karşınıza katil kim sorusunu sormanıza (en azından kendi açımdan) gerek bile kalmıyor neredeyse. İpuçlarını doğru şekilde takip ettiğiniz sürece çözüme filmin bitimine daha çok varken ulaşabiliyorsunuz. Kaldı ki katilin kendini neden yakalatmak istediğine de bir türlü anlam veremedim. Pek alışık olmadığımız bir katil türü var karşımızda.

Peki katili de bulduk diyelim, nedir bu filmin derdi? Herkesin “Rahşan Affı” diye bildiği 2000 yıllarında pek sevgili siyasi çiftimiz tarafından çıkarılan ve içeride ne kadar pislik adam varsa hepsini salıveren yasa tasarısıyla yakından ilgileniyor Uğur Yücel. Öyle ki filmde kendi ağzından duyduğumuz “Allah intikam almak istediği kulunu, bir başka kuluyla cezalandırır,ama Allah'ın ilmini bilmeyenler bunu kulun yaptığını sanır” sözleriyle doğrudan tuttuğu tarafı dahi belli ediyor. Eminim ki bu yazıyı okuyan bir çok kişi, ya da öldürülen tecavüzcü haberlerini duyan herhangi bir Türkiye vatandaşı, katilin tarafını tutmaktan kendini alı koyamayacaktır. Ben bile filmi izlerken ve hatta bu yazıyı yazarken dahi “Türk adaleti var, tecavüzcülerin öldürülmesi doğru değil” diyemiyorum. Vakti zamanında aynı Türk adaleti suçluları sokağa salarak binlerce insanın sebepsiz yere suça kurban gitmesine, çocuk istismarının, tecavüzlerin, gaspın artmasına ön ayak oldu. Tabi yine iş siyasette bitiyor.

İşte bu düşünce seyrinde, filmin ilk 40-60 dakikasını gizemler ve toplum vicdanıyla güzelce geçiren sevgili Uğur Yücel, kalan dakikalarda neden Amerikan filmlerinin tüm klişelerini kalan dakikalara tıkıştırmayı tercih etmiş, bir türlü anlam veremedim. Ters şeride gitmeye çalışan polis, takla atıp taksicinin arabasını gasp eden polis ve en kötüsü, en korkuncu açılan köprüden taksi atlatan polis gibi değişik ve komik klişelerle filmi kendi elleriyle baltalıyor. Filmin kadın karakterleri ise, Berrak Tüzünataç ve Ceyda düvenci, sırf kadın karakter eksikliği yaşanmasın diye konulmuş filme. Pek iştiraklerini göremiyoruz. Genel anlamda erkek egemen bir film karşımızdaki.

Tüm bu aksaklıklara rağmen, filmi izlerken sıkılmanızın pek mümkünatı yok. Türk sineması için güzel atılımlar. Klişeleri mazur görmeniz dahilinde seyirlik hoş bir film olmuş. Türk sinemasına destek olarak, arkadaşlarınızla gidip Katil Kim oynayabileceğiniz uygun bir film. Son bir not: Nejat İşler için filme gidenleri uyarmak istiyorum. Sadece beş dakika göreceğinizi aklınızdan çıkarmayın.

YAZAN: ALPER KURT

“AH FENER AH “


 Dün sevdiğim bir arkadaşım bana “Euroleague’de maç var mı Abi? ” diye sordu.Ben de ona “Khimki ve Prokom’a oyna” dedim.Arkadaşıma Prokom ve Khimki’ye oyna derken;bu takımların çok güçlü olmasından değil karşılarında ki rakiplere güvenerek söyledim.Evet bu takımlar bana göre top 16’da olabilecek güçte olmayan Cibona ve Zalgiris’ti.Bu iki takım Fenerbahçe’nin grubunda yer alan 2 takımdı.Yani fenerbahçe’nin bu iki takımın olduğu gruptan çıkamaması dehşet verici bir durum.Biz bu iki takımda bilmem kaç kat bütçeye ve kadro potansiyeline sahibiz.Türkiye liginde ilk dörde giremeyecek iki takımın Fenerbahçe’nin önünde top 16’ya kalmasını hala sindiremedim maalesef.
Dün akşam tahmin ettiğim gibi sonuçlanmış.Khimki kendi evinde Cibona’yı 83-70,Prokom da Zalgiris’i 89-65 yendi.Yani sözün özü “AH FENER AH”

ORLANDO-BOSTON



1-Doğunun iki iddialı takımının karşılaşmasında Orlando 96-94 Boston’u mağlup etti. Orlando R.Lewis önderliğinde bir ara 13 sayı geriye düştüğü karşılaşmada galip gelmeyi bildi.

2-Orlando’nun kazanmasında ki en büyük faktör S.V.G’nin en sonunda 4 kısa bir uzun inadından vazgeçip aynı anda Howard ve Gortat’ı sahaya sürmesiydi.Bu hamleyle Orlando, Boston’ın pota altı sertliğine ulaştı.

3-S.V.G’nin 4 şutör bir uzun sistemiyle Orlando zirveye oynayan bir takım oldu.Şuta dayalı bu taktikte her zaman rakiplere üstünlük sağlayamazsınız.Mesela, Boston’un pota altı Perkins,Davis,Garnett ve Wallace gibi üst düzey uzunlardan oluşuyor.Böyle rakiplere karşı maçın gidişatına göre Gortat ve Bass kullanılmalı.Sezon başında Gortat’ın takımda tutulup Bass takviyesiyle pota altı konusunda çeşitlilik sağlanacağını düşünüyordum.Fakat S.V.Gundy pota altında çok kötü olduklarında bile 2 uzuna geçmiyor.Bence iyi bir antrenörün sistemi olmalı.Ama bu sistem rakiplere göre esneklik göstermeli.Bu anlamda S.V Gundy eksik kalıyor.

4-Orlando’da Rashard Lewis 23 sayı-8 ribauntla maçı tamamlarken, Dwight Howard 19 sayı-10 ribaunt-4 blok, Jameer Nelson 12 sayı-5 ribaunt, benchten gelen J.J. Redick 11 sayı ve Jason Williams 8 sayı-2 asist yaptı.Tabi pek katkı sadec 8 ribaunduyla ön plana çıksa da Gortat günün başarılı isimlerindendi.

5- Celtics'te Ray Allen 20 sayı-3 asistle oynarken, Paul Pierce 12 sayı-3 asist, Rajon Rondo 11 sayı-8 asist-7 ribaunt, benchten gelen Rasheed Wallace 17 sayı-3 top çalma ve Eddie House 10 sayı attı.Eğer son saniye şutunda Wallace 3’lüğü atsa Boston galip gelecekti.

6-Boston Play Off’ta ki yerini belirleyecek en büyük etken oyuncuların sağlık durumu.Bakalım sağlık durumları nasıl olacak.

28 Ocak 2010 Perşembe

EUROLEAGUE’DE ÇARŞAMBA GÖRÜNÜMÜ




YUNANİSTAN'DA PARTİ PARTİ Partizan ...

Bu haftanın en büyük sürprizi hiç Kuşkusuz Partizan'ın geçen yılın Euroleague şampiyonu Panathinaikos'u 59-64 yenmesiydi.Aslında ben Partizan'dan kendi sahasında böyle bir sürpriz sonuç alabileceğini düşünüyordum, ama Partizan deplasmanda hem de takımın en önemli oyuncusu Maric'den yoksun bir şekilde Panathinaikos'u yendi.

Aslında Pantahinaikos 35 dakika boyunca maçı önde götürdü.Ama genç oyuncu fabrikası olan Partizan'da Çek oyuncu Jan Vesely ön plana çıkıp galibiyete Katkıda bulundu.Bu çocuk daha 19 yaşında.

Panathinaikos grubun ilk MAÇINDA aldığı bu sürpriz mağlubiyetle şimdiden birinciliği tehlikeye attı.Deplasmanda Partizan'a yine kaybederse 2007-2008 senesinde yaşadıklarının bir tekrarını yaşamış olacak.

Partizan'la ilgili beni en çok etkileyen nokta bir takımın rakibin kim olduğunu ayırt etmeksizin sahaya hep maksimum mücadeleyi ortaya koyması.Bu anlamda Koç Dusko VUJOSEVIC'e ne kadar hayran olunsa azdır.



Sonunu GETİREMEDİK

Temsilcimiz Efes Pilsen, deplasmanda Real Madrid'e 77-70 mağlup oldu.Karşılaşmayı Ufuk çok güzel YAZIYLA değerlendirdi zaten.Okumanızı tavsiye ederim.

Benim maçtan önce beklediğim karakteri sonuna kadar ortaya koyduk ama iş rotasyona ve dört numara şutör uzuna gelince sonunu GETİREMEDİK.

Karşılaşmada Örümcek Adam Smith'e ne kadar methiye düzsek azdır.Bu yaşta bu mücadele takdire Şayan.

Karşılaşmanın hakemleri de maçı R. Madrid 'maçı kazanması için ellerinden geleni yaptılar da.



CSKA Moskova 86-78 Unicaja

CSKA Maçın favorisiydi maç zaten öyle sonuçlandı.Unicaja için deplasmanda alınan 8 sayılık fark ikili averajlar için iyi bir skor.

Maçın adamı hiç Kuşkusuz Siskauskas'tı 23 sayısıyla.Öyle ki maçı 5 / 4 üçlüğüyle takımına galibeyeti getirdi.CSKA 'daki bir diğer skorer Langdon'dı. Langdon maçı 19 sayıyla tamamladı.Hala içim ciz ediyor Efes Pilsen, böyle bir oyuncuyu kaybettiği için.

Malaga'da ise Omar Cook özüne dönmüş ve çok kötü oynamış. Maçı da 3 ile tamamladı Malaga'da yeni transfer Juan Dixon TAKIMININ en skorer oyuncusuydu sayı zaten.

YAZAN: REDVIDIGAL

DUYGUSALLIK VE MANTIĞIN ÇELİŞKİSİ HARRY KEWELL:




İki hafta öncesine kadar herkesin Harry  Kewell  hakkında konuştuğu tek konu Kewell’ın sözleşmesini uzatıp uzatmayacağıydı.Gelin görün ki sporda en sevmediğim şey talihsizlik olan sakatlık Harry Kewell’ı buldu.Kewell’ın iyileşmesi ameliyatla birlikte nisanı bulacak.
 Milan Baros’un sakatlığıyla Avrupa’da kalan tek forvet oyuncusu Nonda’yı yollayamayan yönetim Dos Santos transferinden dolayı Kewell’ı göndermeyi planlıyor.
 Kewell’ın sözleşmesinin fes edilmesi için birçok mantıklı sebep var.Kewell’ın nisan ayına kadar sahalara dönemeyecek olması, 32 yaşında olması,sezon sonu sözleşmesinin bitecek olması yönetimin sebepleri.
Bu gerekçeler yönetimi haklı çıkartabilir.Ama benim takındığım tavır bambaşka.Ben Kewell’ın sakatlığından  dolayı yollanmasını hazmedemeyen bir Fenerbahçeliyim.Söz konusu isim Edu değil ki gönderildikten sonra unutulsun.Bahsettiğimiz isim Galatasaray taraftarının Hagi’den sonra en çok sevdiği futbolcu olan Harry Kewell.Kewell yalnızca kendi taraftarlarınca değil rakip taraftarlarca da saygı duyulan tek isim.Eğer duygusallığın mantığın önüne geçeceği bir an varsa işte bu an Kewell’ın takımda tutulmasıdır.

YAZAN: REDVIDIGAL


Efes Pilsen-Real Madrid ''Örümcek Adam Smith''



       Top 16'da deplasmanda Real Madrid'e yenilmek elbette normal bir sonuçtur fakat bu mücadele ve iyi oyunun karşılığını alamamak insanın içinde bir hüzün bırakıyor malesef...Efes Pilsen'de neler doğru neler yanlış neler yapılmalı teker teker inceleyelim şimdi...


1-Efes Pilsen'e kesinlikle şutu olan bir uzun oyuncu lazım.Hem de çok lazım öyle böyle değil..Rakipte Lavrinovic olsun Reyes olsun giren çıkan orta mesafe uzun mesafe şut atıyorlar.Sokuyorlar sokmuyorlar çok önemli değil sokmasalar bile en azından şut tehdidi olan bir oyuncu oldukları bilindiğinden savunmada ona göre önlem almaya çalısıyor ve doğal olarak zorlanıyor...Bizim uzunlarımıza baktığımızda orta mesafe şutu olan bir tane uzunumuz yok..Kaya-Kasun-Santiago(nispeten Santiago bazen atabiliyor ama yeterli değil zaten Real maçında oynama fırsatı da bulamadı) ve Ermal benzer özellikleri olan ve şutu olmayan uzunlar...Bu şutu olan uzun oyuncunun Haislip olmasını çok ama çok isterdim fakat onu da malesef Panathinaikos kaptı..Uzun oyuncunun şutunun olması her türlü anlamda çok önemlidir elbette ama en önemli noktası ikili oyunlara derinlik ve zenginlik katarak daha efektif hale getirmesidir..Efes Pilsen'de örneğin Kaya veya Kasun veyahut Ermal perdeyi koyuyorlar buraya kadar her şey tamam..Perdeden çıkan kısa oyuncu eğer içeri girip sayı fırsatı bulamazsa hemen kısa oyuncuyla kalan kendi uzununa yani Kaya-Kasun-Ermal'e topu verir..İşte bu noktada Topu yere vurup potaya gitmesi son derece zor olan uzun oyuncunun karşısında kalan kısa oyuncu olması sebebiyle rahatlıkla şutunu kaldırıp sayıyı yapabilmesi gerekir..Rakipde Lavrinovic bunu pekala defalarca yaptı fakat bizim uzunlarımız ellerine gelen bu toplarda potaya dahi bakamadılar..Doğal olarak oynanan ikili oyunun da hiç bir anlamı ve faydası da kalmadı..Efes Pilsen'i ve Ergin Ataman'ı bu noktada eleştirmem gerekiyor..O kadar yüksek bütçeli kurulan bu takımda neden acaba şutu olan bir 4 numara sezon başında düşünülmedi?? Real Madrid maçında hiç süre almayan Nachbar ve 4dk süre alan Rakocevic'e verilen paralarla en kral uzunu rahatlıkla transfer edebilirdi Efes Pilsen...Eskiye hayıflanmaktansa şimdi yapılması gereken şey Nachbar'ın ivedilikle gönderilip yerine bahsettiğim özelliklerde bir uzunun hemen takıma dahil edilmesi gerekmekte..

2-Normal şartlarda her zaman şunu söylemişimdir..Oynamayan yıldız yoktur oynatamayan hoca vardır..Bu açıdan bakıldığında Rakocevic'den de Nachbar'dan da verim almak Ergin Ataman'a düşüyor..Genel anlamda özellikle Rakocevic'den verim alamadığı sürece de bu eleştirime her zaman devam edeceğim..Fakat Real Madrid maçı özelinde baktığımız zaman Ergin Ataman'a hak veriyorum..Smith ve Bootsy gerçekten de hem savunmada hem de hücumda son derece gayretli ve istikrarlı bir oyun ortaya koydular ve onlar bu performansı verirken ben de olsam onları kenara almazdım..Şu denilebilir belki Popovic'in aldığı dakikaların bir kısmı Rakocevic'e verilemezmiydi acaba diye akla gelebilir..Fakat ben olsam Real maçının o gidişatında Rakocevic'e süre vermezdim..Atacak adamlar zaten atıyor ve takımın daha çok ihtiyacı olan şey takımı hücumda organize edecek bir garddı ve bu da doğru olan isim Popovic'di..Bunun yanında oyuna sonradan giren ve kısa süreler değerlendirilecek bir oyuncu da değil Rakocevic..Kenarda oturduğu müddetce oyundan soğuyor ve oyuna kısa süreliğine aldığınızda katkı yapmaktan çok zarar vermeye başlıyor takıma...Yani boksde RİTİM boksörler vardır o ritmi yakalar ve o şekilde maçı tamamlar tıpkı ünlü İngiliz boksör Joe Calzaghe gibi..İşte Rakocevic de böyle bir basketbolcu..Rakocevic'e ya takımın iplerini vereceksin ve uzun süreler vereceksin ya da bugün Real Madrid maçında olduğu gibi oyuna hiç almayacaksınız..Benim kişisel tercihim elbette ki birinci olanıdır fakat ya arada yaşanan diyalog savaşı ya da Rakocevic'in formsuzluğundan dolayı veya Ergin Ataman'ın inatçılığından dolayı bu gerçekleşmiyor..Umarım bu sorun aşılır..Eğer Rakocevic'i verimli kullanmayı becerebilirse Ataman o zaman Efes Pilsen gruptan çıkmak yolunda dev bir adım atmış olacaktır..

3-Charles Smith'e önceki yazılarımda da övgüler düzmüştüm gerçi ama bu adam bir kez daha övgüyü hakediyor hem de sonuna kadar..Ruh desen var,Şut desen var,savunma desen var yani varoğlu var...35 yaşındaki bir oyuncunun bu kadar enerjik olması ve takımına her alanda katkıda bulunması takdire şayandır...Rakip takımın gardlarına savunmada verdiği korku bir yana ribaund sıkıntısı çeken Efes'de ribaundlara yardım eden ve en tepeden ribaundları çeken şu anda takımın en değerli oyuncusu konumunda Charles Smith..Bazı pozisyonlarda ribaundu çekemese bile topun sekmesini sağlayıp takım arkadaşlarına kazandırıyor..Her ribaundda alınmak için mücadele edilmez bazen topu takım arkadaşının kazanmasını sağlarsın bazen de rakibi savunma ribaundunda zorlayarak kolay bir ribaund almalarına imkan vermeyerek hızlı hücuma çıkmalarını engellemiş olursunuz..İşte Smith bu dediklerimin hepsini tam anlamıyla yapıyor..Yanındaki oyuncu da Bootsy olunca güvendiği savunmacı olduğu için çok daha rahat ikili sıkıştırmaya gidip savunmada daha fazla risk de alabilmekde Smith..

4-Maçda beni sevindiren nokta Kerem Tunçeri'nin takımın üçüncü gardı rolune düşmesi oldu..Popovic takıma ısındıkca çok daha faydalı olabileceğinin sinyallerini verdi..Biraz daha kendine güvenini kazanıp takıma ısındıkca potaya da bakması gerekmekte..Zaten potaya bakıp sayı tehdidini de sahaya yansıttığı zaman  hem kendisi skora katkı yapacaktır hem de takım arkadaşlarını çok daha uygun pozisyonlarda topla buluşturup takımı da daha iyi organize edebilecektir..

5-Gelelim maçın rezil hakemlerine..İşte işin en ince yerlerinde o kadar kritik düdükler üflediler ki resmen ortadaki maçı Efes Pilsen'in elinden alıp Real Madrid'e verdiler..Popovic'in beline sarılıp apaçık faul yapan Prigioni'ye faul çalmayı bırakın bir de topu Real Madrid'e vermesinin yanında takımın yıldızı ve maçın en kritik anlarında güveneceğimiz Charles Smithe'dokunmadığı bir pozisyonda 5.faulunu çalıp oyun dışı bırakması ile hakemler görevlerini başarıyla!!!! yerine getirdiler..Perdelemelerde cart cart bizim uzunlara faulleri öttüren İtalyan hakem,verdiği yanlış kararlardan olsa gerek maçın sonunda daha bariz faullü perdelemelerimize faul çalmadı..Yani hatayı hatayla kapatmaya çalıştı ama zaten daha önce Efes aleyhine çaldığı düdüklerle maçı bitirmişti..Her zaman bilinen bir gerçek var..Elbette ev sahibi takıma bir iki tane ortadaki düdük lehlerine çalınır..Fakat ortadaki düdüğü çalarsın ,bariz apaçık düdükleri ev sahibi kim olursa olsun çalmaya hakkın yoktur..Bunun yanında maçın son 2 dakikasında ortadaki düdüklerde bile adalet terazisini mümkün olduğunca sarsmaman gerekir..Umarım aynı hakemler Abdi İpekçi'de de Efes Pilsen lehine benzer düdükleri çalarlar..

6-Efes Pilsen'den ümitlenmememiz için hiç bir sebep yok..Gerek ilk gruptaki maçlar olsun gerek Top 16 daki Real maçı olsun hiç bir maçda ezilmedi ve son ana kadar savaştı..Savaşmasına ve mücedelesine sanırım kimsenin bir söz edebileceğini sanmıyorum..Örneğin grupta İstanbul'da yendiğimiz Partizan deplasmanda Panathinaikos'u devirdi..Hiç bir zaman özellikle basketbolda bir önceki performansınla bir sonraki performansın aynı olacak diye bir şey yoktur..Bu grupta köprünün altından daha çok sular akar..Özellikle kendi evimizdeki maçları kazanacağımızı düşünüyorum..Kimbilir belki de grupta işler 3 lü averaja hatta 4 lü averaja bile kalabilir...Sonuç olarak Top 16'ya galibiyetle başlasak çok ekstra olacaktı ama ortaya konan mücadele,savunma ve oyun gruptaki diğer maçlar adına bana ümit verdi diyebilirim..Haftaya grubun en kritik maçında Siena'yı devirmek dileğiyle tüm basketbolseverleri Abdi İpekçi'ye bekliyoruz...

27 Ocak 2010 Çarşamba

EFES PİLSEN’İN AVRUPA MACERASI BAŞLIYOR…




Temsilcimiz Efes Pilsen grubundaki ilk karşılaşmasında bu akşam 21-45’te Real Madrid deplasmanına çıkacak.Özellikle Sergio Llull iyileştikten sonra yeniden çıkışa geçen Real Madrid bu karşılaşmanın  favorisi.Real Madrid kendi sahasında zaten Avrupa’nın her takımına karşı bu yıl kendi sahasında favori.Beni asıl ilgilendiren  Real Madrid’in favori olması değil, Lacivert beyazlıların bu maçta rakibine karşı göstereceği karakterdir. Eğer kaybedecek bile olsa bu karşılaşmada mücadelesiyle gruba mesajını vermeli.Unutmayalım ki gruplarda sürpriz yaşanacaksa, bu grupların ilk karşılaşmaların da olur.

Bu karşılaşmada Popovic ilk kez Efes Pilsen formasını giyecek.Karşılaşmada temsilcimiz Efes Pilsen’de sakat ya da cezalı oyuncu yok.Real Madrid’de ise Van Der Spiegel kesin olarak yer almayacak.

YAZAN: REDVIDIGAL


26 Ocak 2010 Salı

Karlar Düşer, Düşer Düşer Ağlarım...

GALATASARAY-GAZİANTEP MAÇINDAN NOTLARIM

1-Galatasaray ikinci yarının ilk karşılaşmasında,kendi sahasında karşılaştığı Gaziantep spor’u 1-0 yendi.Karşılaşmanın tek golünü atan Mustafa Sarp ligde ki gol sayısın 3’e yükseltti.Ligin açılış karşılaşmasında da Gaziantepspor’a duran toptan gol atan Mustafa Sarp takipçiğini bu maçta yine konuşturdu.Bir ön libero için ligin henüz 18. haftasında 3 gole ulaşmak hiç de fena olmayacak bir hücum performansıdır.Sezon başında bonservis ücreti ödenmeden alınan Mustafa Sarp bu sezonun ücret-performans anlamında ne kadar iyi bir transfer olduğunu gösterdi.
2-Karşılaşmada Galatasaray’ın tempo yapmasını engelleyen rakibi Gaziantepspor değil de kötü hava koşullarıydı.Öyle ki Galatasaray bir türlü maç boyuncu istediği tempoya çıkamadı.
3-Galatasaray’da ön plana çıkan isim Caner Erkin’di.Gerçek yeri olan sol açığa geçtiğinden beri performansı hızla artan Caner,kötü hava koşullarına rağmen gerek kıvraklığı gerekse devamlılığıyla takımının bundan sonraki maçlarında 11’de ki yerini garantiledi.”Şahsen Caner Erki varken Dos Santos transferini çok anlamsız buluyorum”
4-Karşılaşmanın en şanssız oyuncusu Shabani Nonda’ydı.Hafta içi Dos Santos’un tranferi nedeniyle sözleşmesi fes edileceği dedikodusu Nonda’nın performansının olumsuz etkiledi.Moral bulması adına 58. dakikada Arda Turan, Elano Blumer’den topu alıp penaltıyı kullanması için Nonda’ya meşin yuvarlağı verdi.Ama bir kere işler ters gidecekse ters gider misali; Nonda penaltıyı kaçırdı.Bunun üzerine bir grup taraftar Nonda’yı protesto etti.
5-Karşılaşmanın 33. dakikasında kendisine yapılan müdahaleye hakemin faul vermemesi nedeniyle itiraz eden Ahmet Arı ikinci sarı karttan kırmızıyla takımını 10 kişi bıraktı.İşin ilginç yanı Ahmet Arı kekemedir.Fakat hakeme ‘Allah Belanı versin’ derken hiç duraksamadı.
6-Gaziantepspor’un karşılaşmada ki en iyi oyuncusu olan kaleci Mahmut Bezgin kurtardığı penaltıyla takımının savunmada ki direncini arttırdı.Ama Mustafa Sarp’ın attığı golde yaptığı hata bir puana mal oldu.
7-Yeni transferler Jo ve Neill ilk defa ligde ilk defa Galatasaray formasını giydiler.Gaziantepspor’un pek hücum yapamamasından dolayı kendisine pek fazla görev düşmeyen Neill sade futboluyla dikkat çekti.Maça sonradan dahil olan Jo fiziği ve yüksek top tekniğiyle ileriki karşılaşmalarda takımına yaralı olacağını gösterdi.

YAZAN: REDVIDIGAL

TRABZON’DA GÜNEŞ AÇTI


Ülkemizi etkileyen soğuk hava futbol maçlarını da olumsuz etkiledi.Trabzonspor’da bundan nasibini aldı.Bu soğuk havada maça inanılmaz derece etkili başlayan Trabzonspor beni çok fazla etkiledi.Bir takımın 30 dakika aralıksız baskı yapması pek görülmüş bir şey değildir.İnanın ilk 30 dakikada 2-0 öne geçen Trabzonspor maçı en az 6-0 yapabilirdi.Bunda Trabzonspor’un etkili oynamasının yanında Sivasspor’un ne oynadığını bilmemesinin de katkısı oldu. Sivasspor’un bu oyunla ligde tutunması hiç de kolay olmayacak.Geçen sene yaptıkları savunmadan eser yok , fizik gücü kuvvetli olan o takım ne hale gelmiş inanın çok yazık...Neyse maça dönelim…Trabzonspor 6-0 öne geçebilirdi dedim ama bunu becerememesinin esas nedeni iki gol atmış olmasına rağmen Umut’un beceriksizliği ve Engin Baytar’ın bencilliğidir.30. dakikadan sonra durulan Trabzonspor Erman’ın şans golüyle maç tarihi farka gidecekken sıkıntıya girdi.Bu golde Trabzonspor’un kalecisi Onur’un inanılmaz hatası vardı.
İkinci yarıda Trabzonspor’un baskısıyla devam etti.Bu yarıda da Umut’un beceriksizliği ve Engin’in bencilliği devam etti.85. dakikada Umut kendisinin ikinci takımının 3. golünü attı.Maç da 3-1 Trabzonspor’un üstünlüğüyle sona erdi.

MAÇTAN NOTLARIM

1-Trabzonspor 1 maç aradan sonra ligde galibiyete kavuştu.
2-Trabzonspor’da yeni transfer Gutierrez ilk defa yeni takımının formasını giydi.
3-Trabzonspor’da Umut Bulut’un mutlaka her antrenmandan sonra son vuruş çalışması gerekir.Bir forvet oyuncusu bu kadar gol pozisyonu bulup da bu kadar gol kaçıramaz,her zaman rakip Sivasspor olmaz.Eğer böyle gol kaçırmaya devam ederse taraftarın yeni hedefi olur.
4-Engin Baytar artık kendini değil de takımını düşünmeli.Bencilce oyunu kendini ve takımını geriye götürüyor.
5-Karakterini çok sevdiğim Şenol Güneş Kore macerasında sonra daha da bilge bir kişiliğe bürünmüş.Trabzon gibi futbolla yaşayan halkın duygularını kontrol edip,sadece takımını desteklemesinde Şenol Güneş faktörü çok önemli. Bu özelliğini maç sonrası yaptığı açıklamalarla pekiştirdi

24 Ocak 2010 Pazar

Süper Mario Jardelllllllllllll....



Benim için Jardel denince akan sular durur…Fakat Türkiye’de bazı futbolu bildiğini idda eden aklı kıt insanlar için Jardel iyi bir futbolcu değildir.Çünkü o insanlar için futbolcu dediğin Usain Bolt gibi koşacak,Mike Tyson kadar güçlü olacak ve Marcus Haislip gibi atletik bir vücuda sahip olacak..İşte bizim Türkiye’de kendisine futbol yazarı dedirten bir çok kişi için iyi futbolcunun tanımı maalesef budur..




Futbol gol için seyredilir ve gol olmadan futbol anlamını büyük ölçüde yitirir..Onun içindir ki her zaman transfer rekorlarını hücum oyuncuları ve büyük ölçüde de forvetler kırmıştır..İşin yetenek boyutu öyle kolay kolay herkese nasip olmayan bir özelliktir hele hele gol vuruşu becerisi dünyada çok az kişiye nasip olmuştur..İşte Mario Jardel dünyada belki de Romario ve Makaay ile birlikde gelmiş geçmiş gol vuruşu yeteneği en üst düzeyde olan futbolcudur..Şöyle bir göz atalım mı Jardel’in istatistiklerine..90-94 yılları arasında Vasgo de gama’da 39 maçda 22 gol,95-96 yıllarında Gremio’da 73 maçda 67 gol,96-00 yılları arasında Porto’da 125 maçda 150 gol !!!!!!! ,00-01 yılında Galatasaray’da 48 maçda 58 gol ,01-03 yıllarında Sporting Lizbon’da 49 maçda 53 gol…Sanırım bir çoğunuz Jardel’in çok golcü bir futbolcu olduğunu zaten biliyordur ama bu istatistikleri okuduğunda hadi yaa o kadar mı atmış yok artık dediğinizi duyar gibiyim..Unutmadan Avrupa kupalarında da 55 maçda toplam 38 gol atarak kalitesini defalarca ıspatlamıştır…Artık bu tip saf golcü yetenekli adamlar hemen hemen hiç kalmadı piyasada..Malesef futbolun mekanikleştiği ve zenci Afrika’lıların hayvani güçleri ve fizikleriyle günümüz futbolunda rağbet gördüğü bir ortamda inanın artık futbol maçı bile izleyesim gelmiyor..



Mario Jardel Türkiye’ye gelmiş geçmiş transfer edilmiş bir numaralı oyuncudur…Kariyeri yükselişteyken ve Avrupa’da tüm takımların gözdesiyken Türkiye’ye transfer edilmiş ilk ve şu ana kadar da tek futbolcudur..Dikkatinizi çekerim kariyeri yükselişteyken ve herkesin gözdesiyken transfer edilen diyorum..Ne Hagi ne Anelka ne de her hangi bir başkası kariyeri yükselişteyken,zirvedeyken ve tüm Avrupa’nın gözdesiyken Türkiye’ye transfer olmuştur…Hepsi de ya posası çıkmışken gelmiştir Türkiye’ye yada kariyeri dibe vurmuşken gelmişlerdir.Bir tek Jardel diğer tüm transferlerden ayrıdır…



Galatasaray’da oynadığı 2000-2001 sezonunda o kadar başarılı olmuştur ki Galatasaray’ın Fethullahcı takım elemanları kıskançlığından çatladı çatladı ve adamı yiyip bitirmek için ellerinden geleni yaptılar..Kim mi bunlar..En başda Hakan Ünsal ve Emre Belözoğluve Fatih Akyel denen insancıklar ve arkasından Okan,Hasan Şaş vsvs…Yahu ne kadar büyük bir futbolcuymuş ki bu Jardel bu kadar hem de takım içinde düşmanları varken leblebi gibi goller attı..Tabi o sezon Galatasaray’da olmayan Feytullahcıların en elebaşısı Hakan Şükür de adım gibi eminim ki takım içindeki arkadaşlarını altdan altdan Jardel’e karşı kışkırttmışdır..Tabi en büyük olarak kendisinin anılmasını istediği için hem de kendisinden hemen sonra geldiği için Jardel, bu tür Bizans oyunlarını en iyi bilen Hakan Şükür ‘ün böyle işlere giriştiğinden eminim..Şimdi gol vuruşu nedir bilmeyen kazma Hakan Şükür,beceriksizlik nedir denince sözlükde direkmen ismi yazılı olan Hakan Şükür haddini bilmeden Galatasaray’da durmadan oraya buraya dinamit koymuştur..Sizce Galatasaray’da oynadığı 13 sezonda neden 1 tane bile yabancı partneriyle 1 sezondan fazla yanyana oynayamadı Hakan Şükür?? Çekememezlik,kıskançlık ve basit ve küçük insanların yaptığı gibi kuru kuruya milliyetcilik ve durmadan Türk oyuncuları pof poflaması…Allah’dan Adnan Polat kıçına tekmeyi vurdu ve defol artık bu klüpden dedi..Futhullahcı tarikat üyelerini de al ve defol dendi…O yukarda saydığım isimlerin hepsinden Jardel’in ahı çıkacaktır…



Şimdi benim aklıma gelen Jardel hatıralarına bir göz atalım…



1—Elbette ki ilk başta Şampiyonlar Lig’i çeyrek finali ilk maçında Real Madrid’e attığı o nefis kafa golü..O maçı Teleon veriyordu o dönemde ve gittiğim kafe hıncahınç doluydu..Birbirinin omuzlarında maçı izleyenler bile vardı..İlk yarıda Helguera ve Makalele’nin golleriyle 0-2 yenik duruma düşen Galatasaray resmen şok olmuştu..Devre arasında o hıncahınç dolu kafe birden boşalıvermişdi..Herkes ümidini kesmişdi takımdan..Hatta soyunma odasında daha sonradan öğrendiğimiz kadarıyla o Fethullancı tayfa Jardel’in üstüne yürümüşlerdi ve Jardel ikinci devreye çıkmak istememişdi..Lucescu’nun ve Hagi’nin ısrarlarıyla karşılaşmaya devam eden Jardel takımına galibiyeti getiren 3. Golü o kadar şık bir kafa ile atmışdı ki düntada o tip toplara Jardel gibi vurabilen bir futbolcu daha gelmemişdir..Galatasaray 3-2 öne geçince maçı devre arasında terk edenler bir de baktım içeri geri gelmek istiyorlar ama ne mümkün tren kaçdı bir defa..Dışardan camdan izlemişlerdi kalan dakikaları..Aslında o maçda Jardel takımının 4. Golünü de atmışdı fakat yanlış bir yan hakem kararıyla o gol iptal edilmişdi..O maçdan son bir not..Aşırı derecede bir anti-Galatasaray’lı olan abim Jardel’in 3. Golü atıp köşe direğinin orda samba yaparken gördüğünde aynen şöyle demişdi’’ Yemin ederim Galatasaray’lı olasım geldi ‘’ ..



2-Unutmadığım bir an da Ali Sami Yen’deki bir erteleme maçı olan Çaykur Rize maçıdır..Karşılaşmaya yedek klübesinde başlayan Jardel sonradan girip 2 defa topla buluşup 2 kafa golü atmışdi ve maçdam sonra Çaykur Rize’li oyuncunun sözlerini hiç unutmam..’’Yahu adam hiç bi şey yapmadan 2 defa topla buluşdu 2 defa gol attı inanamıyorum biz çırpındık dövündük adam hiç kasmadan bizi tek başına yendi vallahi helal olsun’’



3-O dönemde Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek finale ulaşmak için 2 grubu birden geçmek gerekiyordu ve hele hele 2.grupda çok zorlu rakipler oluyordu..İşde o dönemki Galatasaray bu 2 grupdan da Lucescu ile çıkmayı başarmıştı..Türkiye’de bazıları tarafından İmparator ilan edilen Fatih Terim kariyerinin hiçbir döneminde hiçbir Şampiyonlar Ligi grubundan çıkmamaıştır..Nasıl oluyorsa bu adam Türkiye’de İmparator ilan ediliyor..Olsa olsa İmaparator’un soytarısı olur…İşde o Şampiyonlar liginin 2.grubunda 5.maçda Milan’ı bitiren golü de yine Mario Jardel atmışdı..Hem de göstere göstere Dida’nın sağından topu yuvarlayıvermişdi..Top daha ağlarla buluşmadan herkes gollll diye bağırmaya başlamışdı bile..



4-İstanbul’daki Glasgow Rangers maçında attığı golü sanırım hatırlayanlar ömrü boyunca da unutmayacaklardır Jardel’in..Topun gelişine tam bir golcü vuruşu ile yaptığı vole ve topun aldığı falsoyla kaleye girmesi halen gözlerimin önündedir..Bugun iyi futbolcu dediğimiz bir çokları o pozisyonda topa vurmayı denese ya taç olur top ya da ıska geçer..



5- Süper Kupa’da yine Real Madrid’e biri penaltıdan attığı 2 golü de unutmak mümkün değil..Gerçi benim için angaryadan öteye geçmeyen bir organizasyon olan Süper Kupa’da da atılmış olsa atan kişi Jardel olunca rakip de Real Madrid olunca anlam kazanıyor bu goller..O maçdan unutmadığım şey eniştemle maçı izlerken ki yorumlarımız..Eniştem Jardel’e sayıp sövüyordu penaltıdan golü de atmasına rağmen.Ben dedim ki ‘’Enişte bak bu adam öyle bi adam ki olmadık bi anda bi tane atar maçı alırız’’ Eniştem de ‘’Ya baksana şunun sıfatına yürümeyi bile bilmiyor yamuk yumuk bir adam’’ demişdi..Eee bu Mario Jardel beni utandırır mı uzatmalarda altın golü attığında eniştem bile ‘’Ya büyük futbolcuymuş bi daha ağzımı açmam bu adama kötü bir söz söylemek için’’ demişdi..



Daha belki onlarca Jardel anısını sizlerle paylaşabilirim fakat şimdilik bu kadar olsun..Hep Galatasaray’da aldığı para konuşuldu..Aslında o para bonservisine ödenmişdi 20 milyon dolar civarı bir paraydı..Fakat ne olursa olsun aldığı parayı da ödettiği bonservisi de sonuna kadar helal ettirdi benim nazarımda Süper Mario Jardel…Seni asla unutmayacağız Jardelllllllllllllll…Klasik halini alan Jardel repliğiyle yazıyı sonlandıralım ‘’ Jardelllllll affetmediii bir kez daha affetmediii’’

GÜNDEMDEN HABERLER…


FENERBAHÇE’DE ARZULANAN MÜCADELE:

İlk yarının lideri Fenerbahçe Türkcell Süper Lig’in ikinci yarının ilk karşılaşmasında ligin son sırasında yer alan Denizlispor’la karşılaştı.Karşılaşmadan önce Fenerbahçe’nin hücum anlamında en önemli oyuncusu kaptan Alex ve sağ kanatın ela avuca sığmayan,istikrarlı oyuncusu olan Gökhan Gönül’ün eksikliği vardı.Bu eksiklerin üzerine İstanbul’da maçların ertelenmesine neden olan soğuk havanını başlangıcı kendini Kadıköy’de ortaya çıkardı.Hala düzelmeyen saha,yağmurla beraber hallaç pamuğuna döndü.Üstelik benim nazarımda puan kaybetmeye en uygun gün olan Cuma günüydü maç.Fenerbahçe karşılaşmaya Alex’in yerine Semih,Gökhan’ın yerine ise Bekir’le sahaya çıktı.

Karşılaşmanın başında Fenerbahçe kendinden beklenen tempoyu gösteremedi.Bunda Gökhan’ın olmayışı ve yağmurlu havanın etkisi de vardı.İlk yarı boyunca Fenerbahçe’nin karambolden oluşan pozisyonda Guiza’nın kaleciyle karşı karşıya kaçırdığı pozisyon haricinde pozisyonu yoktu.Zaten ilk yarı yavan bir futbolla nasıl başlayıp bittiği anlamadan sona erdi.

İkinci yarı Fenerbahçe kendisinden beklenen tempolu futbolu Emre önderliğinde göstermeye başladı.İlk yarı nasıl geçtiğini anlamadığımız maç da ikinci yarı zaman tükenmez oldu.Bunda 54. dakikada oyuna giren Özer’in de etkisi vardı tabi. Fenerbahçe’nin agresif futbolu ardı ardına sarı kartları getiriyordu.İkinci yarı pozisyonlar ardı ardına gelmeye başladı.Önce Semih’in pozisyonu,sonra Guiza’nın direkten dönen topuyla iyiden iyiye Fenerbahçe’nin Baskısı arttı. Gol gelmedikçe Fenerbahçe risk almaya başladı ve oyuna 75. dakikada oyuna Gökhan Ünal’ı tempo yapamayan .Bekir’in yerine aldı.78. dakikada Fenerbahçe golü hiç de beklemediği bir pozisyonda Santos’un frikiğiyle buldu.Denizlispor adına maçın en iyi oyuncusu olan Özden,Santos frikiğine ters ayakla yakalanıp gulü yedi.Tam Fenerbahçe’nin rahatladığını düşündüğü sırada,büyük takımları seven Denizlispor’un yeni transferi Youla önce Lugano sonra da Bilica’nın hatasını hızıyla birleştirip 82. dakikada soğuk havayla üşümüş olan Kadıköy’ü buza kesti.Maçta 1-1 e gelmiş oldu.

Daum’lu Fenerbahçe’nin en büyük özelliği maçların belli bir bölümünde skor olarak gerideyse,takımın inanılmaz bir tempo yapıp rakibi boğmasıdır.Bu da 82. dakikadan itibaren ortaya çıktı.Youla’nın golüyle moralini bozmayan futbolcular Denizlispor’u sahasında çıkarmaz oldu.Bu baskı Gökhan-Semih-Guiza’nın çabasıyla 85. dakikada Özer’in golüyle meyvesini verdi.Bu gölde Denizlisporlu futbolcuların pozisyonu izlemesinin de etkisini unutmamak gerekiyor.Guiza’nın Özden’den seken topu tamamlamasıyla Fenerbahçe Denizlispor’u 3-1’le geçmiş oldu.


MAÇTAN NOTLARIM

1-Fenerbahçe Bursa,Diyarbakır ve Galatasaray maçlarından sonra ilk defa o arzulanan mücadeleyi gösterdi.

2-Fenerbahçe’nin mutlaka bir sağbek alması gerekiyor.Gökhan’ı yedekleyecek bir isme ihtiyacı var.

3-Bu maçta sarı kart gören Santos, Lugano, Baroni ve Emre 19. haftada Sivas karşısında yer alamayacaklar.Bu kartlardan Santos, Lugano ve Baroni’nin kartlarını kabullenemedim.Çünkü bu kartlar çok gereksizdi.Üstüne Fb tv de maç sonrasında Santosu’un cezalı duruma düştüğümü soyunma odasında Ayhan Tumani söyledi demesi beni dehşete düşürdü.Bir futbolcu sarı kart durumunu nasıl bilmez,nasıl futbolcuya hatırlatılmaz bu durum???

4-Mehmet Topuz bal yapmayan arı misali mücadele etmeye devam ediyor.Kayseri’de ki Mehmet Topuz’dan eser yok.

5-Gökhan Ünal ilk defa bir lig karşılaşmasında Fenerbahçe’de yer aldı.Oyunda kaldığı süre içerisinde iyi bir alternatif olacağını gösterdi.

6-Yönetimle problem yaşayan Semih inanılmaz mücadele edip ben buradayım mesajı verdi.Bu mücadelesi golle sonuçlanmadı.Eminim Semih gol atsaydı taraftara koşup formayı öpecekti.Bunu ilk gol attığı maçta göreceğiz bence.

MAÇLAR İPTAL

İstanbul’u esir alan soğuk ve karlı hava Beşiktaş-İstanbul B.B ve Kasımpaşa-Bursaspor maçlarının iptal olmasına neden oldu.Maçlar Federasyon’un belirleyeceği ileri bir tarihe ertelendi.

YAZAN: REDVIDIGAL

22 Ocak 2010 Cuma

Sıcak Sıcak Haberler...



NBA

Dün gecenin maçı Cavs-Lakers’tı.İnanın insanın tuttuğu takımnın mağlubiyetini yazması zor oluyor.Anlıyacağınız dün kendi sahasında Lebron önderliğinde ki Cavs Lakers’ı 93 87 yendi.Bu maçta Kobe 25 bin sayı barajını aşan 15. Oyuncu oldu.25 bin sayı barajını aşmasına rağmen maçta 32-11 gibi çok kötü bir yüzdeyle maçı 31 sayıyla tamamladı.Son 3 günde bu iki takımın 6 maçından 5 ini izledim ve şöyle bir kanıya vardım.Hangi yıldız(Lebron veya Kobe) maçı tek başına kazandırmaya kalkarsa takımlarına yarardan çok zarar veriyorlar.Bu arada Lebron’nun 37 sayı 9 asistlik performansı parmak ısırttı.Shaq transferiyle iyice pota latında iyice kalınlaşan Cavs’te Hickson gibi ayakları hızlı bir uzunun gelişimi pota altında Cavs’i baya öne taşıdı.
ALL STAR İLK 5’LERİ
Allen Iverson dışında sürpriz bir isim yok.Bence Iverson’nın basketbolu bırakıp geri dönmesi hayranlarının onu daha fazla destekleyip doğuda ilk 5’e çıkmasını sağladı.Iverson’nın ne kadar performansı bu sene kötü olsa da all stara renk katacaktır.Ufuk’un hep bir tavsiyesi vardır.Shaq her All Star’a katılmalı.Umarım bu sene onu Doğu’da kadroya girer ve bizlere o enfes danslarından bir buket sunar.Bu arada oylamada en fazla oyu Lebron James aldı.
BATI İLK 5 İ
Doğu Konferansı ilk beşi:
Allen Iverson (Philadelphia 76ers)
Dwyane Wade (Miami Heat)
LeBron James (Cleveland Cavaliers)
Kevin Garnett (Boston Celtics)
Dwight Howard (Orlando Magic
İşte Batı Karması'nın ilk beşi:
Kobe Bryant (L.A. Lakers)
Steve Nash (Phoenix)
Tim Duncan (San Antonio)
Carmelo Anthony (Denver)
Amare Stoudemire (Phoenix

“JO:YENİ KEWELL MI YOKSA LİNCOLN MÜ ?


Haldun Üstünel şov devam ediyor. Yaz transfer döneminde Keita,Elano,geçtiğimiz günlerde Neil gibi dünyaca tanınmış oyuncuları takıma katan Haldun Üstünel son olarak Brezilyalı oyuncu Jo’yu Galatasaray’ın kadrosuna kattı.Aslında takımların futbolculardan önce,yönetime Haldun Üstünel gibi iş bitirebilen yöneticileri katmaları gerekir.Şimdi Jo’yu biraz tanıyalım
Asıl adı Joao Alves De Assis Silva’dır.Jo 23 yaşında 1.89 cm boyunda.Uzun boyuna rağmen inanılmaz derecede teknik bir oyuncu.Kendisi solak olduğu için savunma oyuncularına çok ters gelen bir tarzı vardır. Hızını attığı inanılmaz sert şutlarla süslemiştir.Hatta ben kendisini Cska’da oynarken İnter’e atmış olduğu birbirinden güzel gollerle tanımıştım.1.89 boyuna rağmen hava hakimiyeti hiç yok denecek kadardır.
Avrupa’daki ilk kulübü Cska’dır.Cska’da gerek Avrupa’da gerekse Rusya liginde göstermiş olduğu performansla Manchester City’e 20 milyon poundluk rekor bir ücretle transfer oldu.Burada takıma adaptasyon problemleri yaşadı. Teknik direktör Hughes’le yeterince anlaşamadığından yeterince oynama şansı bulamayan Jo,sezon başında Everton’a kiralık olarak transfer oldu.Everton’da da istediği ortamı bulamayan Jo,Moyes’den izinsiz olarak ülkesine gidince,Everton’la bağı koptu.
Dün itibariyle Galatasaray’ın yeni transferi oldu.Gerçi verim vermez Linderoth’un sözleşmesi fes edildikten sonra Galatasaray’ın 8. yabancısı olarak takıma katılacak.
Jo oynamayı özlediği için İngiltere’de ki performansının üzer ine çıkacaktır.Hatırlarsanız Fenerbahçe’de Zico döneminde çok sayıda Brezilyalı oyuncu gelmek istiyordu.Frank Rijkaard da Avrupa’da özellikle futbolcular için çok saygın bir yerde.Bu yüzden Jo’nun Galatasaray tercihinin en önemli nedenlerinden biri Rijkaard’dır.Rijkaard’ın varlığı bence Jo’nun disiplinsiz tarafını bastıracaktır.Hali hazırda Baros ve Kewell’ın 2 ay oynamayacağını düşünürsek nokta transferdir.Elano’nun vatandaşı olan Jo hem Elano’ya yoldaş olacak hem de uyum sorununu erkenden atlatacaktır.
Bu aralar Dos Santos ismi konuşulmaya başlandı.Bence böyle bir transfer Nonda’yı yollayarak yapılacaksa çok yanlış bir transfer hareketidir.Nonda Fenerbahçe’de ki Semih’le aynı muamaleyi görmekte.Yaptıkları takdir edilmemekte.Oynadığı dakikalara bakarsak çok verimli olduğu apaçık ortada.Yedekliği sorun etmeyen böyle bir oyuncuyu gönderip şişkin olan hücum kanat hattına bir transfer daha bence çok yanlış bir hamle olur.
YAZAN:REDVİDİGAL

Özel Tim – Rio’da Kanlı Bir Gün



Her ne kadar gündemde yeni ve iyi filmler olmasına rağmen, bu yazımda ta uzaklardan, 2008 yılında bol bol ödüle layık görülen ve bu ödüller yüzünden sayısız tartışmalarla Rio De Janeiro’dan gelen bir filmden bahsetmek istiyorum. Televizyonlarda, özellikle samba zamanlarında, gördüğümüz güzel kızlar, enfes partiler, şaşalı danslarla hatırımızdadır Rio, ancak favela denilen devletin bile artık müdahale edemediği,kokuşmuşluğun sınırların ötesine ulaştığı varoşlardan hiç kimsenin haberi yoktur. İşte Özel Tim ( Tropa De Elite) adlı filmimiz, Rio’nun o görünmeyen ve bilinmeyen yüzünü tüm şiddetiyle kafamıza sıkılmış bir kurşun hiddetiyle gösteriyor.
Filme dair çok fazla açık vermek istemedim izlemeyenler için, ama ilk 50 dakikasında daha çok politik bir bakış açısı yakalayan yönetmen, kalan 50 dakikada hikayesini biraz abes kaçarak BOPE’un nasıl eğitildiği ve ardından gelen intikam hikayesi doğrultusunda anlatıyor. Göreceğiniz şiddet sahnelerinde gözlerinizi kapatmayacağınıza söz vermenizi istiyorum. Sıkı bir aksiyon severseniz, bu kalan 50 dakikada bir nebze dahi sıkılmayacağınıza garanti veririm. Ama politik yorumdan uzaklaşmaya başladığında benim gibi “n’oluyoruz arkadaş” tarzında tepkiler vermeniz olası. Bir diğer rahatsız edecek nokta ise hareketli kameranın çok fazla kullanılıyor oluşu, bir müddet sonra canınız sıkılabilir. Müzik kullanımı ve oyunculuk ise “Adamlar işi biliyor abi!” tarzında tepkilerinizi alacaktır.

Bir insanın davranışlarını karakteri değil, içinde bulunduğu ortam belirler.
Stanley Migran

Bu cümleye dikkat edelim, çünkü filmimizi ve içindeki karakterleri bu cümle dahilinde irdeleyeceğiz.
Öncelikle filmimiz adını Brezilya hükümetinin polis kuvvetlerinden ayrı olarak inanılmaz bir disiplin anlayışı altında yetiştirdiği Brezilya Özel Polis Kuvveti olarak da adlandırabileceğimiz BOPE adlı teşkilattan alıyor. Bu teşkilat favelalardaki suç unsurunu azaltmak ve bir nebzede olsa asayişi sağlamak için varlığını sürdürüyor. Filmimiz ise BOPE’un başındaki artık emekliliği gelmiş, stresten dolayı nefes darlığı çeken yüzbaşı Nascimento’nun ağzından anlatılıyor.
İlk sahnede varoşlarda verilen bir parti ve bu partiye o anki haliyle uyuşturucu ticaretine göz yummak için mevcut harçlıklarını almaya giden standart polislerin mahalleye girişlerini görüyoruz. Fakat bir yandan da iki polis arka mahallelerden dolaşarak olay mahaline uzak bir mesafede telaşla konuşlanıyorlar. Bir yandan da Yüzbaşı Nascimento’nun sözlerine tanık oluyoruz:
“ Rio’da denge, polisin rüşvetçiliği ile uyuşturucu liderlerinin kurşunları arasındaki pamuk ipliğine bağlıdır. Bu oyunda dürüstlüğe yer yoktur. Dürüst polisler varoşlara gittiğinde çok korkunç şeyler olur.”
Bir el silah sesi duyulur ve film bizi bu silah sesinin duyulduğu andan tam 6 ay öncesine götürür. İki dürüst polisimizin, yolsuz polis teşkilatına tüm saflıklarıyla katılıp geçen zaman zarfı içinde aslında işleyen sistemin nasıl da çarklarının dönmediğine tanık olmalarını yavaş yavaş görürüz. Neto ve Metias. Neto hırslı, polislik mesleğine gerçek anlamda hizmet etmek istiyor, Metias ise zekasıyla herkesin arasından sıyrılıyor. Ama gelin görün ki karşılarında gördükleri polis teşkilatı aslında hizmet etmek istediklerinden çok uzak.
Öyle ki; Polisler kendilerine tahsis edilen arabaların motorlarını satıp yerlerine eski, bilmem kaçıncı el motor takacak ( Muhtemelen yine rüşvet karşılığında), yine aynı arabanın teybini çalıp satacak, yıllık izin isteyen meslektaşlarından dahi rüşvet alacak kadar aşağılık durumdular. Herkesin kendi bölgesi var, ve ister inanın ister inanmayın bu bölgelerden bırakın koruma isteyen halk için bir mafya gibi koruma ücreti almayı, mevcut cinayet istatistiğini düşürmek için cesetleri birbirlerinin bölgelerine kuryelerle taşıttırma yarışı dahi vuku bulmuş durumda. Yine de tüm bu pislik içinde dahi yönetmenimiz polislerin düşük maaşa ve favelalardaki yerel milislerin(??!) teçhizatlarından daha düşük kalitede donanıma sahip oldukları için bu yola başvurduklarını satır arasında söylemeden edemiyor.
İki dürüst polisimiz içlerinde bulundukları duruma tüm iyi niyetlerine rağmen yavaş yavaş uyum sağlamak zorunda kalıyorlar. Matias bir yandan hukuk okuyor, bir yandan da tüm saflığıyla tüm polislerin kötü olmadığını beraber okuduğu zengin sınıf arkadaşlarına, tüm zenginliklerine rağmen uyuşturucu tacirliği yapan zengin züppelerine kanıtlamaya çalışıyor. Ama işlerin foucault okumak, “Gücün fakirlere ve suça zorlananlara karşı kullanılması” üzerine felsefik araştırma konularını sınıf dahilinde tartışmayla yürümediğini anlaması uzun sürmüyor.
Bu noktaya kadar filmimiz genelde favelalardaki pisliği, polis teşkilatının kokuşmuşluğunu ve BOPE’un olaylara müdahale edişini haklı ve haksız yollarla göstermeye çalışıyor. Sebeplerini irdeliyor. Favelaların bugünkü duruma nasıl geldiğini ufak bir araştırmayla öğrenebilirsiniz. Şiddetin inanılmaz boyutlarda kol gezdiği bu semtlerde polis teşkilatının hiçbir sözü yok. Ama ya BOPE’un ? Bu adamlar öyle sıkı yetiştiriliyorlar ki onlar operasyona başladığı anda kelimenin tam anlamıyla ortalık sessizleşiyor. Fakat burada sorulması gereken soru, uyuşturucu ticaretinin ve kanunsuzluğun her gece bu varoşlara yapılan baskınlarda gerçekleştirilen öldürme olayları sonucunda ne kadar azalıp azalmayacağı. Ya da BOPE’un uyguladığı şiddetin gerçekten gerekli olup olmadığı? Öyle sözler var ki karar verme aşamasında işin içinden kolay kolay çıkamıyorsunuz.
Bakınız birkaç örnek:
(bope'un öldürdüğü kişinin arkadaşıyla geçen konuşma)
- kim öldürdü onu?
- bilmiyorum.
- bal gibi biliyorsun. söyle
- sizden biri.
- bizden biri mi?
- onu öldüren sensin, seni ibne. bu boku sermayeye çeviren sensin.

(mahalleye baskın sırasında çete liderini bulmak için geçen konuşma)
- baiano nerede?
- bilmiyorum.
- baiano nerede? çabuk söyle.
- bilmiyorum.
- matias, bu adamlara sert kullanmalısın, anladın mı?
... (bilimum organa atılan tekmeler, burnun kırılması, sonra kafaya poşetin geçirilip burundan akan kanla nefesin kesilmesi)
- nerde dedim.
- playboy'un sizin adamlarınızdan olduğunu bilmiyordum.
Filmi izlerken kendinizi taraf tutarken bulacaksınız, buna şüphe yok! Ve muhtemelen BOPE timi polislerinin kelle koltukta, yoğun streste altındaki operasyonlarından etkilenerek tutacağınız taraf hiç kuşkusuz belli olacak. Yalnız önce bir durup, mevcut tabloya şöyle bir bakın. Yerlerinden zorla edilmiş ülkenin nüfusunun %30’unu oluştaracak büyüklükte bir grup insan, işsizlik had safhada, polis teşkilatının durumu ise onlardan hiç farklı değil, ve BOEP’un azımsanmayacak şiddetinin insanlar üzerinden zorlukla uygulanmasını gerektiren pis kokulu durumlar. Çerçeve içine sığmayan bir resmin köşelerinin kırpılarak yerleştirilmesinden hiçbir farkı olmayan bir tablo. Matias’in bu kadar mülayim bir insanken kendini bir anda insan öldürürken bulması, Yüzbaşının bir aile babasıyken saha da tam bir canavar haline gelmesi…
Hangi karakterde yaratılmış olursanız olun, bu çerçevenin içine rastgele bir köşeden girmek istediğinizde bile bir parçanızı o çerçeveye göre uydurmak zorunda kalmanız gerekecek. Bu durumda kimi suçlayacaksınız, çerçeveyi mi, yoksa kendinizi mi? Belki biraz sert bir soru oldu ama, bana göre filmin anlatmak istediği tam da bu. Özellikle son sahnenin, son saniyesinde tuttuğunuz tarafı kaybetmeniz ve soruyu kendinize sormanız kuvvetle muhtemel. Son yılların en iyi filmlerinden birisiyle karşı karşıyasınız arkadaşlar. İzlemeden geçmeyin.
NOT:Daha rahat açılarla ama aynı rahatsız edicilikte ve aynı konu dahilinde bir film izlemek istiyorsanız “Tanrı Kent” filmini de tercih edebilirsiniz.
YAZAN: ALPER KURT

21 Ocak 2010 Perşembe

Gündemden Haberler...



BOJAN POPOVİC EFES'DE

Lacivert beyazlıların point guard ve 4 numara transferi yapması bekleniyordu.Efes bu beklentilere Popoviç’i alarak bir nebze olsun yanıt vermiş oldu Top 16 öncesi.Hayat ilginç nitelendirebileceğimiz birçok şeyle dolu.Popoviç gruplarda Efes’in top 16 için çekiştiği rakibi Rytas’ın en önemli oyuncusuydu.Hatta Efes’in Rytas’a kaybettiği maçta,takımının en etkili oyuncusuydu.Takımını grupta sırtlayan Popoviç sezonun en önemli maçı olan Malaga karşısında takımını hayal kırıklığına uğratıp maçı sadece 2 sayıyla tamamladı.Bu kötü performansla Rytas Malaga’ya yenildi.Efes de Orleans’ı yenip top 16 ya kaldı.Eğer Popoviç o maçta vasat bi performans bile gösterseydi şimdi çok farklı konulardan bahsediyor olacaktık(Efes’in yeni koçu kim olmalı gibi).Neyse biz bunları bırakıp Popoviç’i biraz daha iyi tanıyalım
27 yaşında ve 1,93 metre boyundaki Sırp oyuncu Rytas’tan önce FMP Belgrade, Dinamo Moskova, Unicaja Malaga ve San Sebastian Bruesa'da forma giymişti.Oyun tarzı olarak Kerem ve Ender karışımı bir oyuncu.Oyunu iyi okuyan ve gerektiğinde skor bulabilen bir oyun kurucu.Özellikle bu sene Euroleague’de gösterdiği performansla ön plana çıktı.Bu seneki istatistikleri 10 maçta 11.2 sayı,2.4 ribaund ve 5.4 asist şeklinde oldu.Gelelim Efes’e neler katacağına.Açıkçası Efes’e sınıf atlatacak bir oyuncu değil. Fakat daha önce belirttiğim gibi; kritik dakikaların oyuncusu olmayan Kerem’e iyi bir alternatif olacaktır.


BBL'DE 15.HAFTA GÖRÜNÜMÜ

Dün oynanan maçlarda alınan sonuçlar şöyle:
Kepez Belediyesi–Banvit: 65-83
Aliağa Petkim–Pınar Karşıyaka: 78-72
Efes Pilsen–Erdemirspor: 98-83
Bornova Belediyesi–Galatasaray Cafe Crown: 86-79
Mersin Büyükşehir Belediyesi–Antalya Büyükşehir Belediyesi: 73-76
Türk Telekom–Darüşşafaka Cooper Tires: 80-71
OYAK Renault–Fenerbahçe Ülker: 66-92
Bursa’da Oyak Renault karşısında Fenerbahçe çok rahat bir galibiyet aldı.Özellikle Ukiç’in gelmesiyle birlikte,Fenerbahçe’nin point guard pozisyonunda yaşadığı sıkıntı sona erdi.Bununla birlikte fizik olarak bir,oyun tarzı olarak 2 numara oynayan Greer esas rolü olan skorer kimliğine geri döndü.Öyle ki maçı 25 dakika içerisinde maçı 20 sayı-5 asistle tamamladı.Eğer Greer ortalama 20-25 dakikalar arasında kullanılırsa,skor anlamında takımını sürükleyecek bir oyuncu.Bu süreleri 30 dakikaların üzerine çıkarılırsa takımına yarardan çok zarar verir.Ufuk’un dediği gibi kara delik Greer olup çıkar
Geçen yazımda övdüğüm Galatasaray’a nazar değdirdim galiba.Bornova deplasmanında,3 maçtır galip gelemeyen rakibi karşısında Galatasaray’ın -5 puanının silinmesiyle rehavete girdiğini düşünüyorum.Bu maçta Bornova adına özellikle Josh Shipp 19 (6 ribaund, 3 asist) Kedrick Brown 17 (7 ribaund, 5 asist) performanslarıyla ön plana çıktılar
Türk Telekom ise Murat Özyer’in gidişinden beri galip gelmeye devam ediyor.Her ne kadar maçın sonunda gevşesede Daçka karşısında galip gelmeyi başardı.


TANJEVİC PES ETTİM BEN

Arkadaşlar takımını bu kadar geriye götüren,gerek seyirciyi gerekse oyuncuları Fenerbahçe’ye küstüren bir antrenör hala takımın başındaysa ben bundan sonra Tanjevic demiyecem.Hatta bundan sonra onla ilgili yorum bile yapmayacam.


NBA

Gecenin bizi en çok ilgilendiren karşılaşmasında Bucks kendi sahasında Toronto’yu yendi.Son zamanlarda performansı düşen Ersan maça ilk 5 başlamadı.Zaten kötü formundan dolayı ilk 5’i kaybederim psikolojisi oyununu iyice olumsuz etkilemişti.Ersan maçı düşük bir yüzdeyle 8 sayı 3 ribauntla tamamladı:Ersan’ın skordan çok işin savunma ve ribaund tarafına odaklanması gerekiyor.Hido ise eskiye nazaran daha etkili olduğu maçı 13 sayı ile tamamladı.Hidayet’in rolunden memnun olmadığı sahadaki duruşundan belli oluyor.Triano’nun mutlaka bir çözüm bulması gerekiyor.Bu arada maçı 44 sayıyla tamamlayan Chris Bosh kariyer rekorunu kırdı.Bence 2010’da daha ileri derecede hedefleri olan bir takıma gidecek.
Orlando eğer maç içinde Howard’ı beslemezse bu sene geçen seneki finali mumla ararlar.Çünkü 4 şutör 1 uzun taktiği mutlu bir Howard olmadan,hayalden öteye geçemez.Üstüne Howard’ın maç içinde dalıp gitmesi bu işin tuzu biberi oluyor.Eminim Howard her maçtan sonra ah be Hido diyip duruyordur.İndiana maçında nadir de olsa Howard’ı hatırlamışlar:Howard maçı 32 sayı 11 ribauntla tamamladı.
Bobcats ve Thunder kararlı bir şekilde geliyorlar.Özellikle Bobcats savunmasıyla parmak ısırtıyor.Miami’yi 65 sayıda tutup sahada nefes aldırmadılar.Artık Bobcats play off görsün bence.Thunder’da maçların sonlarında Jeff Green inanılmaz katkı veriyor.Hawks maçının son saniyelerinde yaptığı smac ve Minnesota karşısında yaptığı son saniye bloğu ile takımına maçı kazandırdı.
Utah Spurs’u deplasmanda yendi.Böylece Spurs’u süpürmüş oldu bu sezon için.Memo vasat bir performans gösterip 8 sayı attı.Maçı kazandıran ise Carlos Boozer oldu


BU GECE MUTLAKA İZLEYİN

Bu sene final oynayacaklarına inandığım Lakers ve Caws karşı karşıya geliyor.Şükran günündeki olaylı maçtan sonra bakalım bu gece ne olacak.Lakers Cleveland’ın sertliğine karşılık verebilecek mi?İlk maçta dökülen Lakers benci takıma katkı verecek mi?Artest vs Lebron kavgası çıkacak mı?Lebron mu Kobe mi? Vs vs gibi soruların karşılığını bir maçlık da olsa alacağız.Bu maçı kaçırmamanızı tavsiye ediyorum.

YAZAN:REDVİDİGAL

20 Ocak 2010 Çarşamba

''Vavien''



Sevgili Blogseverler,
Merhaba. Bu amatör fakat bir o kadar da profesyonellik kokan yazıların arasında benim de naçizane bir katkım olsun istediğimden, her ne kadar sayın site sahipleri kadar profesyonel yazılarla katkıda bulunamazsam da uzun yıllardır içinde kavrulduğum ilgi alanlarım olan sinema ve bilgisayar oyunlarıyla ilgili yazılarımla siteye iştirak etmeye çalışacağım. Devlet dairesine yazılan dilekçe edasıyla başladığım girizgahı aynı derece sululukla bitirmek nasıl bir yazar yaklaşımıdır ben de tam olarak idrak edemedim ama yazılarım içeriği hakkında az da olsa bilgi verecektir. Laf salatasını sonlandıralım efendim. Ben Alper Kurt, messikaka23.blogspot.com, Hayaller Ülkesi.

Sahi ‘’Vavien’’ nedir kuzum?
Yeşilçam denildiği zaman insanların yaş aralığı ne olursa olsun, akla eski Türk filmlerinden başka gelen bir şey yoktur. Kimi melodramları hatırlar, kimi didaktik de olsa bugün dahi izlenen komedileri. Bir yandan Tarık Akanlar, Cüneyt Arkınlar, Türkan Şoraylar, diğer yanda Kemal Sunallar, İlyas Salmanlar, Şener şenler. Eh tabi bu usta oyunculara hak ettikleri değeri katan paha biçilmez yönetmenler. Fakat Yeşilçam’ın da sonunun bile bile nasıl getirildiğini ve sinemamızın nasıl büyük bir sekteye uğradığını da bilmeyen insan olduğunu sanmıyorum. İşte o bitmişlikten genç sinemacılarımızla birlikte yeni bir Türk sineması doğuyor. Vavien de bunlardan biri.

Taylan biraderler diyorlar onlara. İki erkek kardeş, dizilerle başladıkları sinema kariyerlerine, en son olarak çektikleri Vavien filmiyle devam ediyorlar. Senaryosunu hepimizin Avrupa Yakası’ndan Burhan Altıntop olarak tanıdığımız Engin Günaydın’ın kaleme aldığı bu taşra kara komedisinde, Türk izleyicisinin aslında Yeşilçam’dan alışık olduğu ama uzun bir müddettir benzerini beyaz perdede görmediğimiz bir eserle karşılaşıyoruz.
Film başladığında Celal ( Engin Günaydın) karşılıyor bizi sahnede. Takıntılı bir şekilde arabanın otomatik kapısını tam ayarında yaptırmaya çalışmasını merakla izliyor ve utanmazlığın son sınırlarında 350 liralık hesabı borca yazdırmasıyla daha ilk dakikalardan Celal’in karakteri hakkında az da olsa bir bilgi sahibi oluyoruz. Derken eşi Sevilay’ı (Binnur Kaya) parti kadınlarıyla birlikte ve abisi Cemal’i de elektrikçi dükkanında görüyor ve olayların bu üçlü arasında geçen pek de alışık olmadığımız bir olay örgüsüyle bize anlatılmasını bekliyoruz. Son yılların belki de sağlam senaryo ve kurgusuyla harmanlanmış nadide filmlerinden biriyle karşı karşıyayız. Ama baştan uyarmak istiyorum, oyuncularına bakıp da kahkaha atmak isteyenler, üzgünüm sizleri Yahşi Batı’ya alalım ( Onda da gülme garantisi yok ya), salondan birazcık hüzün ve kendilerinden bir pay bulmak isteyenler beri gelsin.

Filmimiz tipik bir taşra kasabasında geçiyor. Herkesin birbirini tanıdığı, yapılan dedikoduların bile arkasından atılan kişi tarafından bile bilindiği bir kasaba burası. Yüzlere karşı “Ooo, ne haber koçum?”, sırtlara karşı ise “ O ne kurttur o!” nidalarının gırla olduğu bir kasaba. Celal ve abisi Cemal ( Settar Tanrıöğen) bu kasabada ortak olarak bir elektrik dükkanı işletiyorlar ama hayatlarındaki tek düzeliği belki Türk erkeklerinin duymaya, görmeye ve hatta yaşamaya aşina olduğu yoldan, pavyona gidip, kendilerine ait olmayan bir dünyada birkaç geceliğine ortadan kaybolmakla kırmaya çalışıyorlar. Çekleri geri dönen, senet üstüne senet yığan bir insan için fazla lüks bir yaşam biçimi

Vavien’de ki tüm karakterler içinde bulundukları kendini kandırma durumuyla o kadar içli dışlılar ki yaptıklarından en ufak bir rahatsızlık duymuyorlar dahi. Celal efendi, eşi Sevilay’ın Almanya’da ki babasının gönderdiği yılların birikiminden her hafta araklayıp, aşık olduğu pavyon karısına yedirmeyi bir mutluluk, bir çıkış yolu olarak görüyor. Savunma mekanizması da hazır tabi; Eşim benden nasıl para saklar ki?

Aynı şekilde abisi Cemal ise yıllar evvel eşini kaybettiğinde ertesi sabah bir çay demleyip, camları açıp rahatlamaktan bahsederken, Neşet Ertaş’ın bağlama sololarına birebir eşlik edip bir yandan rakısını yudumlarken, içinde bulunduğu bulanık sulu akvaryumdan bir an olsun başını çıkarıp, temiz bir nefes alıp, yine mahkumu olduğu hayatına geri dönüyor.

Sevilay ise tipik taşra kadının tasviri… birkaç istisna ile de olsa. Kocasına ve ailesine sıkı sıkıya bağlı. Eşinin tüm aksiklikleri, maçolukları, kasıtlı olarak canına kastına rağmen ona her daim bağlı, ona karşı asla sinirlenmeyen, erkeğini mutlu etmek isteyen bir kadın. Tüm bu bağlılığına ve adanmışlığına rağmen eşinin ve evin ekonomik sıkıntısını göz ardı edip tam 75.000 EURO biriktirme sabrını da gösteriyor kendisi. Dört duvar arasındaki sıkıcı hayatından, iktidar partisinin kadınlar koluna börek yapıp, hınzır ve iyi huylu görünen ama aslında pek çıkarcı olan bakana yardım etmekle tıkalı soluk borusunu açmaya çalışıyor.

Peki tüm bu çıkışsızlığın, sıkışmışlığın içinde filmin başından beri izleyicinin sorduğu Vavien ne işe yarıyor ? Bildiğiniz gibi ( aman nerden bileceksiniz Vavien’in ne olduğunu, yazıyorum okuyun işte) Vavien uzun koridorların her iki ucunda bulunan ve işlevleri aynı ışığı açıp kapamak olan ışık düğmesi (anahtar) tertibatının bir diğer adı. Yani birini açtığınızda ışık yanarken, diğerine basarsanız sönüyor, ya da tam tersi. İşte karakterlerimizin tüm bu keşmekeş hayatlarından Vavien, tam da tüm kapıların kapandığı, tüm ışıkların söndüğü bir anda illa ki kaderin karşımıza başka bir çıkış noktası, daha başka bir ışık çıkaracağını temsil ediyor. Tıpkı Celal ve Cemalin borç batağındayken, eşinin sivri zekalığı, ve çıkarcı bakanın atılganlığıyla bir anda koca huzur evinin elektrik ihalesini almaları, borçlarını kapatmaları ve kendilerini kandırmak için uydurdukları her yalanı sanki doğruymuşçasına sineye çekmeleri gibi…


Evet filmin sonunda her şey yoluna girmiş gibi görünüyor… zaten ne zaman ters olmuştu ki… Söylenene ve doğruymuş gibi kabul edilen her yalanın üzerine, bir de mutluluk yalanını eklediklerinde aslında iki elektrik düğmesinin de ışığı kapattığını fark etmeleri çok mu uzun sürecek? Ah, ama işte Vavien bu, bir ışık kapanır, diğeri yanar.
YAZAN: ALPER KURT

Sinema Yazılarıyla Alper Dostum da Bundan Böyle Bizlerle...



Sinema konusunda uzman denebilecek kadar bilgili olan dostum Alper de artık aramıza katıldı..Blogumuzun yelpazesini giderek genişletiyoruz..Kısacası Voltran'ı yavaş yavaş oluşturuyoruz...Boks,basketbol ve masa tenisi ile ilgili yazılarla ben Ufuk sizlerle beraber olacağım,güncel haberleri bizler için Murat yani Redvidigal dostum derleyecek,Ahmet Hocam ise klasik ve kaliteli bisiklet yazılarıyla zaten bizlerleydi ve bundan sonra da yazıları aynı kalite ve derinlikle devam edecek..Vee en son olarak aramıza katılan sinema uzmanımız Alper dostum da bundan böyle bizlerle olacak ve Voltran'ın önemli parçalarından birini oluşturacak..Buradan Alper'e hoşgeldin diyor ve kısa bir süre içinde ilk sinema yazısıyla bizlerle olacağının müjdesini veriyorum...

18 Ocak 2010 Pazartesi

Gündemden...



EFES PİLSEN'İN TOP 16 GRUBU BELLİ OLDU

Efes Pilsen’in grubu belli oldu.F grubunda yer alacak olan Efes Pilsen’in rakipleri Real Madrid,Siena ve Maccabi’den oluşuyor.Bence bu grup oldukça dengeli oldu.Grubun kesin favorisi olarak gözüken Real Madrid’le Efes arasında çok bir uçurum yok.En çok sevindiğim durum Siena’nın grupta olması.Ne olur artık bu Siena’yı bir Türk takımı yensin.Efes ve Fenerbahçe’den daha az bütçeli Siena’nın takımlarımızı içerde-dışarıda yenmesine son versin artık Efes.Nedense içimde de böyle bir his var.En azından bir maçı alacak Efes..”Ufuk bilir benim hissiyatımın ne kadar kuvvetli olduğunu”.Grupla ilgili geniş değerlendirmeyi kısa bir süre içerisinde Ufuk yapacak.
EUROLEAGUE’DE DİĞER GRUPLAR
E Grubu: Barcelona - Panathinaikos - Partizan - Maroussi
G Grubu: CSKA - Unicaja - Zalgiris - Prokom
H Grubu: Olympiakos - Caja Laboral - Khimki – Cibona
Hiç kuşkusuz ölüm grubu grup E.Final Four’da olacağından şüphemin olmadığı iki büyük takım aynı grupta.Şimdiden erken final diyebiliriz bence.Merakla Barca ve Pana’nın maçlarını bekliyorum.Bu maçlardaki en büyük mücadele hangi takımın rakip takıma oyununu kabul ettireceğidir.Grubun diğer takımlarından Partizan kendi sahasında bu iki büyük takıma sürpriz yapabilir,ben Pana’nın grubu birinci bitireceğini düşünüyorum genel kanının aksine.Tahmini sıralamam 1-Pana 2-Barca 3-Partizan 4-Maroussi
G grubunda ise geçen yılın finalisti Cska açık ara grubun favorisi.Bu grup diğer gruplara nazaran en kolay grup.Eğer Efes Prokom’un yerine bu gruba düşseydi şimdiden Final 8’teyiz diyebilirdim.Tahmini sıralamam 1-CSKA 2-Unicaja 3-Prokom 4-Zalgiris
H grubun da öne çıkan 2 takım Olympiakos ve Laboral.Olympiakos kadro olarak çok önde olmasına rağmen ben daha oturmuş olan Laboral’ın grubu ilk sırada bitireceğini düşünüyorum.Bu grupta Khimki sürpriz yapabilir,en azından kendi sahasında.Tahmini sıralamam 1-Caja Laboral 2-Olympiakos 3-Khimki 4-Cibona

NBA

Dün gece Nba’de 2 maç oynandı.Günün ilk maçında Toronto kendi sahasında Dallas’a 22 sayı fark attı.Toronto’nun bu maçı kazanacağını tahmin ediyordum.Erkenden oynanan ve Ulusal kanalda yayınlanan maçlarda çok sürpriz sonuçlar alınır.Kaldı ki Toronto kendi sahasında ki üstün performansıyla Dallas’ın savrukluğu birleşince maç ilk yarıdan 13 sayı farkla bitti.İkinci yarı seyircisiyle bütünleşen Toronto maçı 22 sayı farkla kazandı.Toronto’da Milli Oyuncumuz Hidayet vasatın altında bir performans sergileyip maçı 8 sayı 4 ribaund 6 asistle tamamladı.Çok açık bir şekilde Hido’nun rolünden memnun olmadığı belli.Üstüne Marion’la eşleşince bu kötü performansı ortaya çıktı.Toronto’yu her zaman olduğu gibi Andrea Bargnani ve Bosh taşıdı.Ne dersin Ufuk bu genç İtalyan yeni Nowitzki olabilir mi?
Gecenin diğer maçında Denver kendi sahasında Utah’ı 119-112 yendi.Bakmayın maçın 7 sayı farkla bittiğine,maçın başından sonuna Denver’ın kazanacağı belliydi.Ne zaman Utah yaklaşsa Billups-Melo buna karşılık verdi.Utah’da sürpriz yapacak tahminimi boşa çıkardı.Milli basketbolcumuz Memo maçı 8 sayı 5 ribaundla kapadı.Denver’da Melo-Billups ikilisi 66 sayı üretti.Bu ikili Nba’in en iyi ikilisi bence.
YAZAN:REDVİDİGAL

17 Ocak 2010 Pazar

Kısa Kısa Gündem...



MUSTAFA DENİZLİ ŞAMPİYON YAP BİZİ

Bu slogan 2000-2001 sezonunda Mustafa Denizli’nin Fenerbahçe’nin başına geçtiğinde taraftarlarca söylenen bir tezahürattı.Ben dahil birçok taraftar Mustafa Denizli’nin acil eylem planlarının bir numaralı teknik direktörü olduğunu biliyorduk,o sene aynen de öyle gelişti ve Fenerbahçe Aziz Yıldırım zamanında ilk şampiyonluğuna ulaştı.Mustafa Denizli ile problem tam da şampiyonluktan sonra başladı.Çünkü kurduğu kadro(Revivo,Balic,Rapaic vs vs) kısa süreli planlarda iş yapacak oyunculardan ibaretti.Fenerbahçe ertesi yıl şampiyonlar liginde “0” puan alarak Galatasaray ve Beşiktaş’ın tarihine altın harflerle düştü.Bu başarısızlıkla tarihe geçen Büyük Mustafa,Aziz Yıldırım tarafından,Diyarbakır maçından sonra görevinden alındı.Fenerbahçe macerasından sonra Manisa ve İran tecrübeleri yaşayan Büyük Mustafa,Lig tv ‘de yorumcuyken,Ertuğrul Sağlam’ın Metalist faciasından sonra Beşiktaş’ın başına geçdi.Tam da Mustafa Denizli’nin görev alacağı zamandı.Çünkü Beşiktaş’ta Yıldırım Demirören’in suyu yeterince ısınmıştı.6 yıldır şampiyon olamayan Beşiktaş sadece Türkiye kupasıyla avunmuştu.2008-2009 sezonunda Fenerbahçe ve Galatasaray’ın yanlış antrenör tercihleriyle berbat geçirdikleri sezonun devre arasında alınan Ernst ve Yusuf’un büyük katkılarıyla güç bela Sivas’ın önünde şampiyon oldu Beşiktaş.
Bu sezonsa Mustafa Denizli’nin 2. senesi tam da beklediğim gibi geçiyor.Çünkü bu senaryo bana 2000-2001 sezonunun sonrasını hatırlatıyor.Baksanıza Beşiktaş Şampiyonlar liginde çıkması gereken grupta son sırada yer aldı,ligde de işler istediği gibi gitmiyor ve dün itibariyle gruptaki 3. maçındanda puan alamayarak Türkiye kupasından elendi.
Bu yazıda esas anlatmak istediğim Mustafa Denizli’nin acil eylem planlarının antrenörü olduğudur.Asla uzun vadeli planlarda başarılı olamayacağıdır.Bir takım sadece motivasyon ve şansla bir yere varamaz.


GALATASARAY CAFE CROWN'UN GURUR MÜCADELESİ DEVAM EDİYOR


Eksi 5 puan cezasının kaldırılmasıyla birlikte,iyiden iyiye Galatasaray’ın play off lara kalacağına inancım artıyor.Bir takım bu kadar problem yaşamışken,Cem Akdağ önderliğindeki Galatasaray erkek basketbolcularını kutlamak gerekiyor.Son 7 maçının altısından galibiyetle ayrılan takım ,dün de Aliaga’yı yenerek galibiyet serisine devam etti.Özellikle kadrodaki yabancılardan Wilkinson ve Rancik’ten maximum verim alınıyor.Bu iki oyuncunun en az Türk oyuncular kadar olan mücadelesi takdire şayandır.
Galatasaray’ın ezeli rakibi Beşiktaş’ta ise her sene gördüğümüz tablo bu sene de istikrarını koruyor.Her sezon olduğu gibi bu sezonada muhteşem başlayan takım,maddi sorunlardan dolayı verimsizleşip sezonu kötü bitirecek bu gidişle.Sadece isimler değişiyor”Ergin Ataman,Hakan Demir,Burak Bıyıktay “ sorunlarsa yerinde sayıyor yazık!!!Tabata’nın bonservisinin yarısıyla bu takım cok iyi yerlerde olurdu.


NBA


İki türk oyuncusunun karşı karşıya geldiği maçta Utah Milwaukee Bucks’ı 112-95 yendi.Bu maçta Mehmet Okur 15 sayı 12 ribaund aldı.Ersan ise 13 sayı 11 ribaund aldı.Her 2 oyuncumuz da double double yaptı.Utah’ta Korver iyileştikten sonra,takımın performansı arttı.Ufuk’un dediği gibi bu Jennings tam karadelik,takıma yarardan çok zarar veriyor bence.Spurs’ın Memphis’e yenildiği macta Manu,Jefferson ve Tony Parker’ın çift hanelere çıkamaması çok ilginç.Zaten bu 3 oyuncu çift hanelere cıkamazsa Spurs maç kazanamaz.Memphis ise Iverson’ı yolladıktan sonra takım ahengini yakaladı ve uzun bir aradan sonra ilk defa yüzde 50 galibeyetin üzerindeler(21-18).Savunması ile dün övdüğüm Bobcats dün inanılmaz bir hücum performansıyla Suns’ı dağıttı.Bobcats artan bir ivmeyle gelişyor.Oklahoma ise Dallas mağlubiyetinin acısını Miami’den çıkardı.Genç Thunder’lar bu sene play off yapar mı ne dersiniz?Şu an 22-18 galibiyet maglubiyet durumları,doguda yer alsalardı kesin yer alırlar derdim ama batıda işleri zor

YAZAN:REDVİDİGAL

16 Ocak 2010 Cumartesi

Eddy Merckx’e Saygı



Bisiklet Dünyasının gelmiş geçmiş en büyük isimlerinin başında gelen Eddy Merckx bu yıl Tour de France’da iki etapla onurlandırılacak. Eddy Merckx “Cycling Hall of Fame” tarafından yapılan değerlendirmeler sonucu tüm zamanlarda Hinault ve Armstrong’un önünde 1. sırada yer alıyor.

Tour de France direktörü Christian Prudhomme Tour de France 2010‘da Eddy Merckx ‘e ülkesi Belçika’da yapılacak 2 etapla saygımızı göstermek istedik şeklinde açıklamalarda bulundu.
Bu etaplardan biri 4 Temmuz Pazar günü yapılacak olan 224 km’lik Rotterdam-Bruxelles etabı.Bu etap Eddy Merckx’in yaşadığı yer olan Meise’den geçecek.

İkinci etap 5 Temmuz Pazartesi günü yapılacak olan 192 km’lik Bruxelles-Spa etabı.Bu etap ise Eddy Merckx’in büyüdüğü yer olan Tervuren’den geçiyor.

Eddy Merckx konuyla ilgili olarak şunları söyledi; “Organizatörler ve Brüksel şehri Tur’u kendi evim Meise’den geçirerek beni son derece onurlandırmışlardır.Brüksel benim kalbim, benim ülkem.Brüksel’in merkezinde değil yakınlarında yaşadım ama kendimi gerçek bir Brükselli olarak hissediyorum.”

“Brüksel’de hiç etap kazanmadım ama 1969’daki Tur’da takım zamana karşıyı kazandığımızda Sarı Mayo’yu ele geçirmiştim.”

“Dürüst olmam gerekirse benim için en iyi doğum günü hediyesi Brüksel’de bir etap zaferi olurdu.”

Eddy Merckx 17 Haziran’da 65. yaşını kutlayacak.

Fransız Velo dergisi kendisini gelmiş geçmiş en başarılı bisikletçi olarak adlandırıyor.

Eddy Merckx “Paris-Tours” dışında tüm klasikleri kazanmanın yanında 1969, 1970, 1971, 1972, 1974 yıllarında Tour de France’ı , 1968, 1970, 1972, 1973, 1974 yıllarında Giro’yu , 1973 yılında ise Vuelta’yı kazandı.

Yazan:Ahmet Altuntaş

Gündemden Kısa Kısa Spor...



BAKALIM EFES TOP 16 DA NE YAPACAK??

Bu sorunun cevabını açıkcası ben de kestiremiyorum ama mevcut problemler ve bunların çözümleriyle ilgili bi kaç değerlendirme yapacam.Öncelikle Efesin bence en büyük problemlerinden biri guard bölgesindeki sıkıntısı.Bence çok kaliteli bi guard alınmalı.Diyebilirsiniz ki bi takıma 3 guard fazla ama Avrupa'da her büyük takımın artık olmazsa olmazı 3 guard ve 4 uzun”Barca,Madrid”.Takımdaki guardlara gelirsek,Ender çok iyi bir takviye kuvvet.Gerek enerjisiyle gerek takımı ateşlemesiyle ama asla takımın 1. guard olacak bi oyuncu değil.Kerem Tunçeri ise çok iyi bi toparlayıcı takımı düzene koyma adına.Fakat asla kritik dakikaların oyuncusu değil.Bence o da iyi bi yedek olur ama asla takımın 1. Guard ı olamaz,bu bölgeye bi guard transferi şart.Mesela kim diyebiliriz? Ufuk’a sorarsak alacağımız cevap direk Willie Soloman olcak ama ben oyle düşünmüyorum.Aklıma şuan için bi isim de gelmiyo,ancak Ukic tam Efes'e uygun oyuncuydu ama onu da biz kaptık:)
Takımın 2 ve 3 numaralı pozisyonlarında gereksiz bi şişkinlik var öyleki takıma en büyük katkıyı yapan efsane TOPSAKALLI Shumpert ‘ten yeterince faydalanılamıyor üstüne Nachbar’ında 3 numara da oynama hevesi takımı 2 ve 3 numara bolluguna getirdi ve bu da verimsizlige yol acıyor.Bence kalabalıktan kurtulmalı Efes.
Takımda son dönemde ortaya çıkan Rako problemi de var tabii.Buradaki en büyük sıkıntı takımın topu Rako’ya verip haydi şovunu yap demesi,bence takım topu rakip sahaya taşıyana kadar Rako topa müdahale etmeyip gücünü hucuma saklamalı,ve Efes'in Rako ve Shumpert ‘ın üzerine kurulmuş oyunlarla kullanması gerekiyor boyle iki cevher her takımın arayıp bulamayacağı yıldızlardır bence
Son olarak Efes'de bi 4 numaradır gidiyo tıpkı futboldaki zamanın Pivot santraforu moduna girdi bu olay. Sene başında Ergin Ataman 4 numara için Haslip ve Morris’i düşünmüştü,bu oyuncular 4 kısa 1 uzun için tam coachun aklındaki isimlerdi ama biri Spurs ‘a diğeri Barca’ya gitti.Kerem’in cezasıylada bu 4 numara eksikliği grupta çok zor durumlara düşürdü Efes'i.Bence şu ara dönemde Avrupa'da kaliteli uzun bulmak zorken Efes'in buraya alması gereken oyuncu Karşıyaka'lı
Furkan olmalıdır Efes'in en büyük problemlerinden olan ribaund için biçilmiş kaftan,inanılmaz bi ribaund sezgisi olan oyuncu enerjisiyle takıma güç saglayacaktır(ne dersin ufuk)Gerçi şut anlamında eksik kalacak ama Kerem’in eksikliğini bir Türk kapatmış olacak..


TUFAN ERSÖZ'ÜN CEZASI DEĞİŞDİ HAK YERİNİ BULDU


Bu affa Tufan adına çok sevindim .Tufan’ın cezası 4 aylık hak mahrumiyetinden 4 aylık men cezası olarak değiştirildi.Yani Tufan askerlik sorununu aşmış oldu,kendini basketboluna verebilir.Şahsen bir tek Tufan’a üzülmüştüm hatta bu cezaların nasıl ahbap çavuş ilişkileriyle düşeceğini,bu konuda yine sınıfta kalacağımızı biliyordum ve öylede oldu. Ufuk'la daha 1 ay önceden paylaşmıştık bu olayın sonucunun ne olacağını bu konuyla ilgili daha sonra bir yazı yazacağım”Turgay Demirel-Nur Gencer-Adnan Polat Üçgeni” olarak..


NBA


Bu sabah oynanan maçlarda günün sonucu Spurs’ın Bobcats’e yenilmesiydi,zaten ligin en az sayı yiyen takımı Bobcats kendi sahasında nefes aldırmadan Spurs’u yendi.Stephan Jackson geldiğinden beri basamak atlamıştı takım üstüne Brown’ın savunma felsefesi takıma yerleşince tarihlerinde ilk defa play off lara katılacaklar diye düşünüyorum.Los Angeles derbisinde Lakers geçen haftanın intikamını aldı Clippers’tan.Çok isteklilerdi ve bunda eve dönmelerinin,Gasolun dönüşünün etkisi yadsınamaz.Ayrıca Bynum inanılmaz formda bu aralar.Potansiyel olarak şu ana kadar ki mücadeleleriyle beni hayalkırıklığına uğratan takım kesinlikle Dallas'tır.Kendi sahalarında Thunder'ı 99-98 yendiler ama gidişatları iyi değil regular seasonda bence.Gerçi takım çok tecrübeli play off döneminde sürpriz yapabilirler.Dünkü maçlarda ki en ilginç sonuc Orlando’nun Portland’dan fark yemesiydi Roy’un olmadığı bi maçta Portland’ı kutlamak gerekiyoR.Şu ana kadar çoğunluğun gönüllerinin şampiyonu Sacramento idi ama Portland bu kadar sakat oyuncuya rağmen bu mücadeleyle gönüllerin şampiyonudur bence
Bizimkilerin vasat oynadıkları maçlarda Toronto ve Bucks galip geldiler.Toronto deplasmanda New York’u yenip 2 maçlık yenilgi serisine son verdi Hidayet sene başından beri süregelen vasat performansını sürdürdü.Hidayet görevinden memnun değil,özellikle takımda şutör pozisyonunda olmasından.Ersanlı Bucks deplasmanda Golden State'i yendi. Ersan çok kötü bi yüzdeyle maçı tamamladı,Warrick’in nefesi Ersan’ı strese sokuyor.Biraz daha şut seciminde dikkatli olmalı

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails