Birinciysen birincisindir , ikinciysen hiçbir şey...

30 Mayıs 2010 Pazar

Defiance- Savaşmaya karar veren Yahudiler.




İkinci dünya savaşında Nasyonal Sosyalizm hareketinin ve akabinde Yahudilerin çektiklerini Hollywood sağ olsun artık doğmamış çocuk anne karnında öğreniyor. Edward Zwick’e ait Defiance-Direniş adlı filmimiz de bu kez sadece ezilen Yahudilere değil aynı zamanda Nazilere ve kendilerini ezmeye çalışan herkese karşı ayaklanmış olanlara odaklanıyor.
Sene 1941. Hitler Almanyası Sovyet sınırlarına dayanmış durumda ve Belarus’da ne kadar Yahudi varsa topluyor, direnenleri öldürüyorlar. 50.000 kişi öldürülüyor, 1.000.000 kişi yaralı, kayıp, sakat, hasta… Bu işgal esnasında kaçanlar Belarus’un sık ormanlarında izlerini kaybettirmeye çalışırken yavaş yavaş bir komün oluşturmaya başlıyorlar. Herkesin kendi görevi dahilinde, eşit haklara sahip olduğu ve özgürlüklerini kovaladığı, insanın temel hak ve ihtiyaçlarının çoğu zaman komün kurallarının önüne geçtiği bir topluluk bu… Çoğu zaman Nazilerle mücadele yerine, insanoğlunun aşk, seks, açlık, güç, otorite ile olan mücadelesine tanık oluyoruz. Savaş’ın ise insanları birleştirici gücü olduğunu görmek ise o kadar acı bir çelişki yaratıyor ki…
Filmimiz genel olarak bundan ibaret. Bugüne dek Yahudilerin çektiği acıları gösteren (biri propaganda mı dedi?) çok film izledik, bu film de onlardan çok farklı değil. Tek farkı bugüne dek Yahudileri kurtaran genelde müttefik ülkeler olurken, bize anlatılan bu GERÇEK HİKAYE’de (a true story) Yahudiler tam iki yıl boyunca bu topraklarda yaşamayı başarıyorlar.
Yalnız Holywood’un eline düşen bir filmde ne tür aksaklıklar varsa hepsini görebilirsiniz. İlk olarak, güzel kardeşim, bu Belarus halkı kendi aralarında neden İngilizce konuşuyorlar. Hem de zorlama bir Rus aksanıyla. Zaten daha önce James Bond rolünde izlediğimiz Daniel Craig’i bir Yahudi kahramanı olarak bozuk Rus aksanlı İngilizceyle görünce, işin gerçek hikâyesi falan kalmıyor. Film boyunca kafamdan ne kadar atmak istesem de her defasında gözümün içine sokuldu ne yazık ki. İkinci olarak, ormanda olup da buz gibi barakalarda ateş yakmadan oturmak? Güzel kardeşim, ağaçtan ev yapıyorsunuz, ateş yakacak odun mu bulamıyorsunuz? Üçüncüsü de çatışma sahneleri… Koca bir alman tankının etrafında aralarında 30 cm mesafeyle mevzilenmiş Alman askerleri ? Dalga mı geçiyorsunuz, hangi askeri zekâ yanaşık düzende çatışmaya girer ve bir alman panzeri üç beş çapulcuya kaybeder. Tamam, gerçek olay ama en azından şunu doğru düzgün yansıtın da biz de gerçek olduğunu anlayalım.
Gözüme batan tüm bu aksaklıklara gözlerinizi kapatırsanız, film sizi alıp hop finale bırakıyor. Sevdiğiniz popüler oyuncuları görmek, hoş çatışma sahneleri, güzel müzikler, harika görüntü yönetmenliği derken bir bakıyorsunuz ki film teknik yönden kendini izlettiren ama daha fazlasını vaat edemeyen güzel bir SEYİRLİK olmuş.
Filmin sonunda yazan “Çocukları şimdi binlerce Yahudi’nin arasında yaşıyor” ibaresiyle bir anda bir şimşek çakıyor kafanızda. Evet, üzerine onlarca film çekilen Yahudi soykırımına inat, bugün Yahudiler Filistin halkını tüm dünyanın bir film olarak izlediği bir sahnede acı içinde yoğuruyor. Giden yardım gemilerini durdurmak için kollar sıvandı. Peki, bir akıllı da çıkıp, yahu şu Filistinlilerin filmini çekelim, şu Irak’ta yapılan eziyeti bir yansıtalım demiyor. Kim bilir belki bir 50 yıl sonra birileri çıkar da çeker orta doğuda olup bitenleri ve sonuna da yazarlar “Ortadoğu’da şu kadar milyon insan öldü ve onların sağ ve sakat kalan çocukları binlercesi arasında yaşıyor”

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Filmin başlarında evine geri geldiginde babasının öldüğünü gören ve kardesini gizlendigi yerden cikardiktan sonra kapının kenraindan birşey söküyor o nedir ya birkaç filmde daha var çok merak ettim

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails