Birinciysen birincisindir , ikinciysen hiçbir şey...

24 Nisan 2010 Cumartesi

TİYATROSEVERLEŞTİREMEDİKLERİMİZDEN MİSİNİZ ? (!)





Her ne kadar bir sinema aşığı olsam da, tiyatroya karşı aynı duyguları besleyemedim, tiyatroyu bir türlü sevemedim arkadaş. Ha şimdi diyeceksiniz sen doğru düzgün oyun izlememişsindir. Yok öyle bir şey. En özelinden, en devletine kadar, uyuşturucu ile ilgili olanından, TV’deki oyuncuların en dehşetengiz performanslarını bile şu zavallı gözler gördü. Ama ı, ıh. Olmuyor. Üniversitedeyken hep giderdik arkadaşların hatırına, “bilet aldık hadi gidelim.” Gidelim gitmesine de, güzel kardeşim bu işkenceyi niye bana yapıyorsunuz?


İki gece önce bir tanıdığımız aradı ( gecelerin adamı olduğumuz için, gün kavramını kaldırdık) . Zaten ev telefonlarını bence imha etme zamanı geldi, özellikle numara göstermeyenleri. Ne bu yahu, acı acı çalıyor ve kaldırırken başına bir felaket geleceğinin farkında olup açıyorsun.


“Alo Alper, bu geceki oyuna bilet aldım, gidelim mi Ailecek?”


Kaşlarımı çattım, derin bir nefes aldım, “Ne oyunu abi?” “Ankara Devlet Tiyatrosu geliyormuş”


Ah zalim kader, bir gün elime düşeceksin sen. Eh tabi reddemedim, çünkü biletler alınmış, hesaplar çoktan yapılmıştı. Telefonu tam kapatacakken bir de eklemesin mi, “abi çok ciddi misafirler varmış, takım giyin” “Mustafa Abi, yapma gözünü seveyim, ne takımı, hiç mi tiyatroya gitmedik. Çekeyim kot pantolonu geleyim.”


“OLMAZ!, HEM SANATA SAYGI!”


E be güzel abim, millet sanat için soyunuyor, biz neden giyiniyoruz onu anlamadım ki. Çaresiz çektik takımları gittik. Gittik ama bir baktım benim canım Mustafa Abim takım falan giymemiş. Ve hatta salondaki 400 kişi arasında tek takım giyen tiyatro görmemişi benim. Tüm bu ön yargıyla lobiye girdik efendim. Herkes eline kahvelerini almış, bakışlar bile değişik. Böyle bir entel havaları, bir ben o kadar çok tiyatro oyunu izledim ki bilgimle ezerim seni tavırları… yahu güzel kardeşim, evine gidince lahmacunun arasına maydanoz dürüp yemeyecek misin sen? Ne oluyor Allah aşkına nedir bu tepkiler. Efendim o an nasıl oldu anlamadım, ücretsiz çocuk kitabı dağıtacaklarmış. Obaaaa! Bizim tiyatro dehaları, lobi fatihleri, kahve tadından en iyi anlayan insancıklarımız sanki halk ekmek dağıtıyorlarmış gibi bir yüklendiler bedava kitap reyonuna… Neyse efendim izdiham bitti, kitaplar yarı kırışık, yarı yırtık… sağlam kapanların gözlerinde bir ışıltı, bir parıltı. Az sonra oyuna girecek onlar değil de, eve gidip 5-7 yaş seviyesine uygun kitapları okuyacak çocuklar…

Efendim, oyun başlamadan önce ilk uyarı zili çaldı. Bu ziller Cuma namazında hutbeden sonra cemaati namaza çağıran ezan gibidir. Hayalel salah demeden cemaat bir türlü ayağa kalkmaz ya, üçüncü zil çalmadan önce kimse salona girmez, sonra da oyun başlayınca pardon, pardon diyerek oranıza buranıza basarlar. Ben ilk zilde aldım Mustafa abi’yi girdim salona. Geç kalan cemaatten bir teyze ne yaptı etti geldi üzerime oturdu. Ama artık kendini nasıl boş koltuk diye bırakmışsa, kalkması için Mustafa abi’nin ve yan koltuktaki hanımefendinin yardım etmesi gerekti. Oyun başladı. NİHAYET! Başlamaz olaydı.


Yıllar önce Ufuk arkadaşımla sessiz tiyatro deneyimimiz olmuştu. O günden beri gitmedim tiyatroya. Ve o oyun da yine Ankara Devlet Tiyatrosu’ndandı. Tüm oyun 3 oyuncunun farklı kadın karakterlerin, teker teker kocalarını anlatmasından ibaretti. Ayyaşın karısı, sütçünün, kasabın, oyuncunun, sporcunun… Bilmem hatırlar mısınız, TRT radyoda tek bir kişinin seslendirdiği Arkası Yarın’lar vardı. İşte okuyan kişiyi izlediğinizi düşünün.


Oyun henüz başlamıştı ki, Ayyaş’ın karısının kızlığını nasıl bozduğunu duyan bir beyefendi koyverdi kendini. Adam susmaz…! Gülüyor herif. Ama boğula boğula. Ve sahnenin çok dramatik olması gerekiyor. Adamın gülüşüne tüm salon gülmeye başladı. Kala kaldı oyuncu öylece sahnede. “Çok pardon, sinirim bozuldu” diye özür diledi salondan ama yok; durup durup devam ediyor. Neyse adamı dışarı çıkardılar, hala sesi geliyor.

Oyun tüm hızıyla sürüp giderken, kulağımın arkasında bir yumuşaklık hissettim. Böyle tenin tene değmesi gibi. Ama sanki nasırlı bir el dokunuşu… Elimi kulağıma atar atmaz ayak parmağı olduğundan kesinkes emin oldum. Arkama döndüm ve az önce üzerime oturan teyzeyle göz göze geldim. “Evladım bugün de seni biraz fazla hırpaladık, kusura bakmayasın.” dedi. Bu kadar vukuat yeter dedim. Bitmiştir artık. Ama yoooook, olur mu?


Oyun bitti. Zerre sevmemiştim. Paylaşacak birilerini arıyordum. Dışarı Mustafa Abi’den önce çıktım. O benden sonra geldi. Nedenini o an kavrayamamıştım tabi. “Bu ne a…. Koyum ya” diyecektim ki, abim benden önce davrandı ve “Yok abi böyle bir oyun izlemedim, muhteşemdi, hiçbir hata bulamadım” demesin mi.


Peki Mustafa abi, peki. Takım giy gel de, kendin giyme, beleş kitap izdihamına karış, gözlerin sevinçle parlayarak “olm üç kitap kaptım” diyerek yanıma gel, üstüne bir de git oyuncuları tebrik et. Bu arada oyunun adı Sinek kadar Kocam olsun, o da başımda olsun. Sinek kadar beynim olsaydı da sana uymasaydım be Mustafa abi.


YAZAN: ALPER KURT

3 yorum:

Redvidigal dedi ki...

Alper bomba olmuş yazı ellerine sağlık:).Katıla katıla güldüm valla:)

Ufuk Çağdaş Erdem dedi ki...

Ya o sessiz tiyatro neydi ya hatırlamak bile istemiyorum:))Rüyalarımdan çıkmamıştı 1 hafta:)) Fakat işin ilginci 1 sene sonra falan o sessiz tiyatro oyununu televizyonda tanıtılırken gördüm ve tiyatro otoriteleri övgüler düzüyordu:)) Hatta Türkiye'nin her yerinde cok büyük izleyici kitlesine oynadık ve cok beğenildi falan diyordu.Benim o haberi izlerken ki tepkimi sanırım söylememe gerek yok:))

Adsız dedi ki...

Alper bey siz çok yaşayın tek kelimeyle harika bir yazı olmuş kendimi gülmekten alıkoyamadım Mustafa abi de ömürlükmüş yani böylesi bir çıkar pir çıkar, tiyatroyla karşılaşmama sebep insanların ayy sen hiç tiyatroya gitmedin mi lafı oldu.Bende adamlar böyle küçümsediğine göre bizde bi gidip bakalım ne keramet varmış bu tiyatroda diye katıldık. Binbir tavsiyeyle girdiğim hiçbir komedi oyunundan gülerek çıkmadım gerçekten kendimi şartladığımdan değil kelime şu''buda espri mi yaptı şimdi''diye baktım tiyatro yaramadı bide stand up gösterilerine katılayım dedim Cem yılmaz çıkar çıkmaz güldü baktım bütün millet güldü e şimdi suç bende mi?neyse son olarak katılıpta daha da tiyatroya beni hiçbir kuvvet götüremez dedirten oyun Yılmaz erdoğanın haybeden gerçeküstü aşkı oldu.Arkadaşların Seyhan bizi rezil ettin sesleriyle birlikte çimdiklemeleriyle uyandım koltuğa gömülüp sözde horlamışım bu durumda evde lahmacunuma maydanoz ekleyerek yemek bana daha cazip geliyor.En iyisi yine sinema.Şu sıralar ne var ne yok bilmyorum ama sizin tavsiyelerinizle rotamızın yönünü çeviririz...

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails